Transparent White Star

Playlist

27 Ekim 2015 Salı

Yorum: Bir Değirmendir Bu Dünya




Başlık: Bir Değirmendir Bu Dünya
Yazar: Cahit Zarifoğlu
Sayfa: 269
Yayınevi: Beyan Yayınları

Bu fotoğrafı 5 ay önce çekmişim ama yorum yazmayı bir yana bırakın ne yazık ki kitabı bile okumak bir türlü kısmet olmadı. Ama her zaman derim ya, her şeyin bir zamanı var diye. İşte ben de Bir Değirmendir Bu Dünya'yı -geç olsa da - zamanında okuduğumu düşünüyorum. Özellikle hayatımın hangi çizgi doğrultusunda ilerleyeceğini bilemediğim bir anda bana farklı bir bakış açısı kazandıran bir kitap oldu.


Zarifoğlu'nun kalemi keskin, tam da benim sevdiğim gibi. İnsan okurken bazen boğuluyormuş gibi hissediyor ama sonrasında kendini o çıkmazdan bir şekilde kurtarmayı başarıyor. Açıkçası ben gerçeklerin yüzüme vurulmasını sevdiğim için bu kitabı ayrı bir beğendim. Kendisinin okuduğum ikinci kitabı, şu an da bir şiir kitabını okuyorum ama en sevdiğim kitap hiç şüphesi Bir Değirmendir Bu Dünya oldu. Yazar/şair biraz karmaşık yazıyor, anlaması zor. Anlatmak istediklerini anlayan gerçekten kaç kişi var bilmiyorum ama o anlaşılmazlık bir hoş geliyor insana. 



Kendisinin kitaplarını okumak isteyene Bir Değirmendir Bu Dünya kitabını okuyarak başlamalarını tavsiye ederim. Diğerlerine göre kısmen daha basit bir dili var ama tabi içeriği oldukça ağır. 



Bir sonraki yazım ne zamana gelir bilmiyorum, ama kitap okumayı çok özledim. Sanırım önümüzdeki sene için ince kitaplar seçeceğim. Zira okumaya fırsat bulamıyorum bir türlü. 



Satın almak için tık tık...


Bibliomaniacs Puanı:

13 Ekim 2015 Salı

Yorum: Ağır Misafir


Başlık: Ağır Misafir
Yazar: İbrahim Tenekeci
Yayınevi: Profil
Sayfa: 72


Bu sayfayı açınca fark ettim uzun zamandır blog'a yazı yazmadığımı, özlemişim bu duyguyu ^^
Önceki yazımda taşındığımı ama kalacak yerimin olmadığını söylemiştim, neyse ki gelir gelmez hemen bir daire bulduk ve paldır küldür taşındık. Her şey çok güzel, tek sorun okuma köşesi yapacak pek geniş bir alanımın olmaması. Ama mutlaka bir şeyler ayarlamaya çalışacağım. Henüz kitaplığım bile yok, önce onu halledelim inşallah sonra arkası gelecek ^^ Küçük alanlar için kitap okuma köşesi fikirleri olan varsa hemen yorum alayım, buna çok ihtiyacım var! 

Neyse bu fazlı geçelim ve gelelim kitaba. Aslında buraya geldiğimden beri hiç kitap bitiremedim. Çok yoğun bir süreç geçiriyorum. Öğretmen klavuz kitaplarını okumak sayılıyorsa kitap okuyorum diyebilirim onun dışında pek kitap okuyabildiğim söylenemez. Ağır Misafir'i de zaten buraya gelirken yolda bitirmiştim, yorum yazmak şimdiye kısmetmiş. 

Şiir okumayı sevmeyen bir insanım, daha önce bundan bahsettim mi hatırlamıyorum ama durum bu! Bir süre önce deli gibi Bibliyofil programını izliyordum, ve her bölümde yazarın ilk 10 kitabı kısmından  gözüme kestirdiğim kitapları goodreads okuma listeme alıyordum. Hatta bunun için özel bir liste bile oluşturdum. Özellikle önümüzdeki sene bu kitaplara yoğunlaşmak istediğimi şimdiden söylemeliyim. Belki bir maraton da bunların üzerine yaparız kim bilir ^^ İşte listenin şimdiki hali: BibliyofiListesi. Umarım listedeki tüm kitapları en kısa sürede bitiririm. Konumuza dönecek olursak (uzun zamandır burada olmayınca yazmayı özlemişim mazur görün), Ağır Misafir hem o kitaplardan biriydi hem de yazarı İbrahim Tenekeci programın konuklarındandı. İbrahim Tenekeci'nin konuk olduğu bölümü izlemeden önce kitabı zaten listeme almıştım ama satın almam kendisinin olduğu bölümü izledikten hemen sonra oldu. Neden bilmiyorum ama hemen kitabı okumak istedim. İyi ki de almışım diyorum şimdi. Şiir sevmeyen biri olarak tüm şiirleri çok sevdim. Hepsi hayattan, hepsi beni etkileyen şiirler oldu. 

Lafı uzatmayıp beğendiğim bir iki mısrayı sizinle paylaşmak istiyorum:

*İnsan olmanın verdiği güzellik
Soluyor durmadan, bir bak 
(Sayfa 17)

*Sadece birini okudum ama
Dört kitapta yeri var; insan ölümlü

Ey ölüm, lafını unutma...
(sayfa 25)


*Şimdi buradaydı, nerede ömür?
Geldik gidiyoruz, kuru teşekkür...
(sayfa 30)

*Zor mudur, zordur, ilk günlerde
Doyamamışken kendine bile
Atılmak, bir adım ileriye...
(sayfa 45)



Bibliomaniacss Puanı:


8 Ekim 2015 Perşembe

Yorum : İstanbulcunun Sandığı


Başlık: İstanbulcunun Sandığı
Yazar: İskender Pala
Yayınevi: Kapı Yayınları
Sayfa: 189

Merhaba kitap kurtları.  Çooook uzun bir aradan sonra nihayetinde bilgisayarımın başına oturup yorum yazabiliyorum. Bu kitabın fotoğrafını çekeli belki de 3 ay oldu, düşünün taaa 3 ay öncesinde ben kitabı bitirip yorum yazmaya bile niyetlenmişim. Aslında bu kadar ara sonrasında bir kitaba yorum yazmayı çok sağlıklı bulmasam da bu kitabın yorumu blog'da olmadan olmaz dedim ve kısa da olsa bahsetmeye karar verdim. 

Bu kitaba hayranlığımın birçok sebebi var; sebeplerin arasında öncelikle yazarı geliyor yani ben İskender Pala kitabı okumayınca bu üslubu özleyenlerdenim o yüzden kitabın ilk sayfasını okumaya başladığımda derin bir huzur kapladı içimi. Sonrasıysa kapak tasarımı ki bence İskender Pala kitapları arasında en iyi kapak tasarımlarından biri ve son olarak da kitabın konusu. İstanbulda doğup büyümenin verdiği bir merak mı yoksa tarihe olan aşkımdan dolayı mı bilmem, ben İstanbul sokaklarında gezerken her zaman eskileri düşünüp Osmanlı'nın bu sokaklarda nasıl yaşadığını hayal etmeye çalışırım ve bu kitap beni o sokaklara götürdü. Her bir noktasının tarih koktuğu güzel İstanbul'u daha iyi anlamamı sağladı. Herşey var bu kitapta yani tek bir konu üzerine gitmemiş.Haliçten Kağıthaneden de bahsetmiş İstanbulun ayyaşlarını da anlatmış. Bütün bölümleri ben pür dikkat okudum ve çok şey öğrendim. Ama en çok 2 bölümü çok sevdim. Biri Hatıra-ı İstanbul. Bu bölümde benim en çok üzüldüğüm konuya değinmiş yazar. Kitaptan aldığım bu paragraf ne demek istediğimi açıklayacaktır.

Zaman ile yarışan çılgın bir kentleşme azgınlığı. Eski İstanbul'dan alıp götüren köşkü, yalıyı, sarayı ve silip süpüren binlerce zarif hatırayı... Yazık... çok yazık.... Bu şehrin şekli bir faninin kalbinden daha çabuk değişiyor... Yazık... çok yazık ...İstanbul'un artık gül mü örtelim üstüne ; hüzün mü?
 İstikbal mi ağlasın halimize, yoksa dün mü?

2. en beğendiğim nokta ise en son bölüm yani yazarın İstanbul'a gelişinin ilk gününü anlatması. Kendisi için İstanbul'un ne demek olduğunu anlatmiştır ve inanılmaz keyifle okuduğum bir bölümdür. Ben bu kitabı çok beğendim ve çok fazla not almama rağmen hatırlayamadığım şeyler olucağı için  tekrar okumayı kesinlikle düşünüyorum.

Bugün İstanbul benim için ekmek kadar, fikir kadar, iman kadar azizdir. Her bir rengi, her bir deseni, her bir tavrı ve edasıyla şehr-i azizdir. Yahya Kemal konuşur gibi;

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul 
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer

Satın almak için tık tık...
                                         
                                                 Bibliomaniacs Puanı: