Transparent White Star

Playlist

7 Ocak 2017 Cumartesi

Yorum: The Wrath and The Dawn



Başlık: The Wrath and The Dawn
Yazar: Renee Ahdieh
Yayınevi: Putnam
Sayfa: 400

"It must be a special book." "All books are special dear."
The Wrath and the Dawn öyle bir kitaptı ki söze nereden başlamam gerektiğini inanın bilemiyorum. Bir şekilde kitabı ve duygularımı size anlatmaya çalışacağım, bakalım anlaşılır bir şeyler çıkacak mı ortaya...
The Wrath and the Dawn Binbir Gece Masallarının bir uyarlaması.  Khalid Ibn al-Rashid adında 18 yaşındaki bir çocuk kral her şafak vaktinde Khorosan'dan bir kızın canını almaktadır ve bu kızlardan biri olan Shiva'nın arkadaşı Shahrzad ise  arkadaşının intkamını almak için canavar caliph Khalid'in eşi olmaya gönüllü olur. 
"I'll not be the last. I will see tomorrow's sunset. This I swear to you." 
Hikaye bu şekilde başlar. Gerisi ise tahmin edileceği üzere Shahrzad şafak vaktine kadar Khalid'e bir masal anlatır ve ölmesi gereken zaman geldiğinde masalı bitirmeden bırakır. Tahmin edin sonra ne olur?. Tabii ki canavar caliph Khalid -güya- masalın sonunu merak ettiği için Shahrzad o gün ölmez, ve sonraki gün de.. Daha sonraki gün de...
"All our lives are forfeit, sayyidi. It is just a question of when. And I would like one more day."
Shahrzad her anlamda çok güçlü bir karakter. Kitap boyunca bir defa bile onun kitabın başında bize yansıtılan karakterine ters düşen herhangi bir hareket yaptığını görmedim. Bu da benim için çok önemli bir nokta çünkü romantik kategorideki çoğu kitaplarda karakterler bir süre sonra farklı bir şekile bürünüyorlar ve bu hiç hoş olmuyor. Shahrzad inatçı, kararlı, güçlü, yetenekli ve oldukça zeki bir karakter.
"But I am not here to fight. I'm here to win."


İntikam almak için yola çıkıyor ve ilerleyen sayfalarda zaman zaman kalbi başka bir yöne kaysa da aklını ön planda tutarak kalbine yenilmemeye çalışıyor. 

 "I could never love such a man . . . such a monster.” 
  

Zaten aşık olduğu biri olduğudan -Tariq- başlarda bu durum onu zorlamıyor belki ama ne olacağını en başından bilen bizim için Shahrzad'ın canavar diye bilinen caliph Khalid'e kalbini kaptırması hiç de şaşılacak bir durum değil tabii ki.

"It doesn' matter what he is thinking. It will never matter. It should never matter."


Khalid Ibn al-Rashid... Khalid benim şimdiye kadar okuduğum kitaplar arasında en sevdiğim erkek karakter desem çok abartmış olur muyum bilemiyorum. Diğerlerine haksızlık olmasın hadi, en sevdiklerimden biri Khalid... Khalid bir nedenle bu kızların canını alıyor ve sebebi de ikinci kitaba kalmadan ortaya çıkıyor bizi merakta bırakmıyor. Khalid'İn karakteri de Shahrzad gibi, güçlü bir karakter ama daha önceden bir zayıf noktası olmayan birine göre Shahrzad'ın hayatına -her anlamda- dahil olması ona yapmayacağı şeyleri yaptırıyor belki de ama bunu yine asaletle yapıyor.

“He is quiet. But a man much wiser than I once said that the smartest men are the silent ones . . .”
Tariq waited, barely managing to conceal his growing contempt.
Captain al-Khoury leaned closer. “Because they hear everything.”
“It’s an interesting notion,” Tariq mused. “Who said it?”
Captain al-Khoury smirked with cool deliberation. “Khalid.”
Khalid sessiz görünen ve genç kızların canını almaktan başka bir iş yapmıyor gibi görünen bir caliph. Ve birkaç kişi dışında ise pek de sevilmeyen hatta ölesiye nefret edilen biri.  Ama biz bu sessizliğin arkasındaki adamı ve yapabileceklerini ise Shahrzad  sayesinde öğreniyoruz. 

"Hate is not the right word for such a man."
Bir de Captain al-Khoury var... Kendisi sevdiğim yan karakterlerden biri olur çünkü bu ciddi hikayeye ciddiyetsiz bir karakter gerek. Kendisinin mütemadiyen ciddiyetsiz olduğunu söylemiyorum tabii ki. O da zeki ve ne zaman nasıl davranması gerektiğini bilen bir karakter. Ve Kahild Shahrzad'ın kadınsı yanını daha çok gördüğünden belki de Jalal onun güçlü yanını daha net görebiliyor. 
    “So you would have me throw Shazi to the wolves?”
“Shazi?” Jalal’s grin widened. “Honestly, I pity the wolves.” 
Bir de Despina var. Shahrzad'ın yardımcısı ya da onu gözetlemek üzere yanında tutulan bir ajan diyebiliriz. Sevdiğim yan karakterlerden biri. Hiçbir şekilde Shahrzad'dan lafını esirgemiyor. Net bir karakter. Belki biraz da kendini beğenmiş...


-So he sent you here to  spy on me?
-Yes.
-Are you a good spy?
-The best.
-A good spy would hide her identity.
-The best spies don't have to.
Bunlar dışında kitapta önemli yere sahip olan karakter sayısı oldukça fazla ama ben onlara değinmeyeceğim.
Hikayede büyü var ama en azından ilk kitapta bunun üzerinde çok durulmuyor her ne kadar hikaye içerisinde kritik bir öneme sahip olsa da ... Uçan halı vs de var tabii. Bu kitapta benim hoşuma giden özelliklerden biri de buydu işte. İki kitaptan oluşan bu hikayenin, okuduğum kadarıyla, her kitabında farklı bir konu üzerinde duruluyor. The Wrath and the Dawn daha çok karakterleri tanıtma, aralarında ilişkileri ve bir şekilde Shahrzad'ın intikamını aldığı cinayetler üzerine... Diğer kitapta ise büyünün kötü etkilerini göreceğiz ve beklemediğimiz kişilerden beklemediğimiz davranışlara şahit olacağız diye düşünüyorum.

Şimdiye kadar üzerine konuştuğum her roman için söylediğim gibi ben romanlarda karakter gelişimi görmeye bayılıyorum. Olmazsa olmazlarımdan benim için ve bence bu kitap bunun çok güzel bir örneği. O yüzden benim nazarımda ayrı bir alkışı da hak ediyor. 

Kitabın sevdiğim bir diğer yanı ise betimlemeler, kelime seçimleri. Her defasında yazar için 'çok zeki' deyip durdum. Üzerini çizdiğim o kadar çok satır var ki, heppsini burada paylaşsam inanın bir novella elde ederim. ^^ Kitabın her satırında -biraz da kitap boyunca dinlediğim Arap müziklerinin etkisinden olsa gerek- o dünyadaymışım gibi hissettim, o duyguları en derin şekilde hissettim. İnsanların Khalid'den nasıl nefret ettiklerini, onu hala seven kişilerin neden sevdiklerini, Shahrzad'ın duygularını, Jalal'ın Khalid'i korumasını, her şeyi... Mesela aşağıdaki cümle her okuduğumda gözlerimi doldurur benim.

"Don't hate him delam. After all, every story has a story."
Bir de tabii kitapta yer alan Farsça kelimelerin güzelliği...

Jonaam, delam... Nasıl da güzeller.

Bunların yanı sıra tabi o kültüre ait bir çok kelime olduğundan kitabı okumak bir anlamda zordu. Ama ben epub olarak okuduğum için bilmediğim kelimelerin üzerine tıklayaran anında anlamını ya da web'de bir fotoğrafını görme şansını elde ettim. İkinci kitabı da bu şekilde okuyacak olmama rağmen kitap olarak da bu romanları satın alacağım. Sepete çoktan ekledim bile. ^^ Ekran üzerinden kelimelerin üzerini çizme keyfini kitap halinde fazlasıyla yaşamak istiyorum.

Son olarak değinmeden edemeyeceğim Renee Ahdieh de bir whovian olabilir mi sanki? Sizce de Doctor Who'dan bildiğimiz bu satırlar ile ;


"We are all stories in the end. Just make it a good one."
The Wrath and the Dawn'dan bu satırlar çok benzemiyorlar mı?


“Our story may have come to a close, but your story is still yet to be told.
Make it a story worthy of you.”
  
Bildiğim kadarıyla henüz Türkçe'ye kazandırılmamış bu kitap umarım en kısa sürede bir yayınevince çevirilir ve Türk okurları ile de buluşur. Herkesin okumasını isterim bu kitabı...          


“Trust that some secrets are safer behind lock and key."


Bibliomaniacs Puanı:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder