Transparent White Star

Playlist

27 Nisan 2015 Pazartesi

Yorum: The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde


Adı: The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde
Yazar: Robert Louis Stevenson
Sayfa: 120
Yayınevi: Collins Classics


Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın tuhaf Hikeyesi hakkında hemen herkesin bildiği bir şeyler vardır. Sanıyorum kendisi hem sinemaya hem de televizyona en çok uyarlanan eserler arasında. Hatta yakın zamanda bu kitaptan yola çıkılarak çekilmiş bir Kore dizisi de yayınlanmıştı: Hyde, Jekyll and Me . Dizinin çok da başarılı olmadığını duydum, her ne kadar oyuncuları sevsem de izlemeyi düşünmüyorum. Diziden bahsetmeyi bırakıp kitaba dönecek olursam...

Bu kitap genel olarak, çift kişilikli biri olan Dr. Jekyll'ın hikayesini arkadaşı Mr. Utterson'un ağzından anlatıyor. Kitabın sonu ise Dr. Jekyll'ın yazmış olduğu bir mektup ile bitiyor. 

Kitabı her ne kadar çokkkk beğenmişsem de, kısa bir süre önce yaptığım araştırmanın sonuçları beni kitaptan daha fazla etkiledi. R. Louis Stevenson'un bu kitabı nasıl yazdığının hikayesinden bahsediyorum. Bu hikayeyi sizlerle de paylaşmak isterim: 

Yazar bu kitabı çok hasta olduğu bir dönemde yazmış. Söyleniyor ki, bir gün oldukça acı veren bir uyku anında rüya görürken eşi Stevenson'u uyandırıyor tabi bunun üzerine de azıcık azarlanıyor çünkü Stevenson bu sırada tam da bu kitabının konusuna ilham kaynağı olan o rüyasını-ya da kabusunu mu demeliyiz - görmekte imiş. Fakat hastalığına rağmen Stevenson, bu kısa romanını 3 günde tamamlar. Kitabı tamamlamasının ardından eşine gösterir ama beklenmedik bir hareketle karşılaşır -belki de yazar için bu durum çok da beklenmedik değildir, kim bilir-. Eşi, 'zırvalıklarla dolu kağıtlar' diyerek, kitabı yakar. Evet yanlış duymadınız, kadın kitabı resmen yakmış! Fakat eşinin bu hareketinin aslında Stevenson'ın daha güzel bir iş çıkarması için ortaya konulduğu görüşünü savunanlar var. Neyse sonuç olarak, Stevenson 3 gün daha uğraşır ve kitabı son haline getirir. Bir kere daha yansaymış ortaya ne çıkarmış inanın düşünemiyorum. 

Ben bu kitaba bayıldım ve hatta net bir şekilde söyleyebilirim ki şu ana kadar orijinal dilde okuduğum en iyi klasiklerden biri : The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde'dır!  Neden mi ? Çünkü;

  • Kısa ve öz. 
  • Abartılı bir şekilde yapılmaya çalışılmış edebiyattan uzak.
  • Yazarın kullandığı her bir kelime özenle seçilmiş gibi.
  • Akıcı. 
  • Hikaye çok güzel ve de farklı, en azından o dönem için. 
Hikayenin ters köşesini bildiğim halde her sayfasını, her cümlesini hayranlıkla okuduğum bir kitap oldu ve favori kitaplarımın arasına daha kitabı bitirmeden girdi. Her ne kadar, blogda çoğu kitaba 4.5 puan vermek isteyip 5 puan versem de bu kitap her türlü o gerçek 5 puanı hak ediyor!  En kısa zamanda yazarın diğer ünlü romanı olan Define Adası'nı da okumayı planlıyorum. Bu kitaba benzer bir kitap önerisi olanlar varsa seve seve duymak isterim. 

Sevgiyle kalın...

Bibliomaniacs Puanı:





25 Nisan 2015 Cumartesi

Yorum: Red Queen (Kızıl Kraliçe) - Victoria Aveyard


Ad: Kızıl Kraliçe
Orijinal Ad: Red Queen
Yazar: Victoria Aveyard




Kitabı bitireli henüz 1 saat bile olmadı belki ama şimdi bu yorumu yapmazsam bir şeyleri anlatmayı unutacakmışım gibi hissettim o yüzden hızlıca da olsa bir yorum yapmak istedim. 

Red Queen'in -en azından- adını bir çok kişi duymuştur sanıyorum ama duymayanlar için fotoğraftan da tahmin edileceği üzere kendisi distopik bir roman. Hatta ben buna fantastik-distopya demek istiyorum. Böyle bir terim var mı kitap türleri için bilmiyorum ama yoksa da ben tam da şu anda bunu uydurmuş bulunmaktayım zira her seferinde klasik distopya ile içinde daha çok fantastik ve romantik elementler barındıran distopyaları ayırt ederken ne söylesem diye düşünüp durmaktan yoruldum. Bundan böyle fantastik-distopya... Bu küçük sorunumu hemen bir kenara bırakıyor ve hemen kitaba geri dönüyorum. 

Red Queen, Gümüşlerin (Silvers) ve onların baskısı altında yaşan, onlar için çalışan Kızılların olduğu bir dünyayı anlatıyor. Gümüşlerin özel yetenekleri varken Kızılların hiçbir özel yetenekleri yok. Ta ki Mare Barrow'a kadar. Daha düne kadar 18 yaşını doldurup orduya katılacağı için endişelenen Mare Barrow bir gün beklenmedik bir şekilde genetiği hakkındaki gerçeği öğrenir ve başına büyük sorunlar açılır. Tabi süper güçlere sahip bir Kızıl bu dünyada sandığınız gibi iyi bir şey değil. Artık üstünden gelmesi gereken bir çok sorun vardır önünde.

Çok fazla fantastik-distopya okuyan bir tip değilim, ama internet üzerinde özellikle Youtube'da bu kitap ile ilgili o kadar çok yoruma maruz kaldım ki artık canıma tak etti ve dün 'bu gece bu kitap okunacak' dedim kendime ve işte şimdi oturmuş yorum yazıyorum. Gece uykumdan feragat edemesem de bugün neredeyse tüm günümü bu kitaba ayırdım diyebilirim. Yani anlayacağınız kafam çok da iyi bir durumda değil aslında.

Aslında yapmamam gerekiyor biliyorum ama kitabı okurken  hep diğer fantastik-distopyalar ile karşılaştırdım. Bu kısmı buna benziyor, bu kısmı şuna benziyor diye... Ki şu ana kadar okuduğum fantastik-distopya sayısı sayılıdır. Bu durum aslında benim için çok da kötü değil ama bu türün delisi olanların okuduğu kitap sayısını düşünecek olursak bu kitap onları ne kadar heyecanlandırır işte o konudan pek emin değilim. Çünkü sonraki sayfalarda neler olacağını az çok tahmin edeceklerini, yap-bozun parçalarını çok güzel bir şekilde birleştireceklerini düşünüyorum. Bu kitabı okumak benim için çok eğlenceliydi çünkü bir çok şeyin gelişini göremedim, ters köşe olaylar çok fazlaydı benim nazarımda bu da tabi merakımı tavan yaptırdı. Her seferinde acaba ne olacak diye düşünüp deliye döndüm neredeyse. Kendimce bir çok fikir de yürüttüm tabi ama çoğu doğru çıkmadı. Yazarın kalemini çok sevdim, en sevdiğim distopya serilerinden Lunar Chronicles ile kıyaslayınca dili benim için daha anlaşılır ve akıcı -orijinal kitap okumanın dezavantajı-, Divergent'a nazaransa daha  ağırdı. Yani tam kararında bir anlatımı vardı kitabın. Ayrıca en önemli noktalardan biri de hikayedeki karakterlerin hepsi bence tek tek incelenmesi gereken karakterler. Hepsi ile ilgili şöyle 100 ya da  200 sayfalık kitaplar basılsa hiç de fena olmaz hani. Benim için bu tarz kitaplarda en önemli nokta her karakterin kitapta bir ağırlığının olması, sadece ana karakterlere yoğunlaşılmaması. Kitabı okurken her karakterin bir hikayesi olduğunu hissetmez çok zevk veriyor bana. Ki bu kitap da tam da istediğim gibiydi bu yönü ile. Kitabın sevdiğim bir diğer noktası var ki kitap boyunca romantizm ön planda değildi, aksine çok yerinde işlenmişti. Bu duruma bayıldım, yazarı bundan ötürü tebrik ediyorum. 

Duydum ki kitabın yayın hakları Pegasus tarafından çoktan alınmış bile, sanırım çok kısa zamanda da basılır ve herkes bu kitabı okuma şansı bulur. Ama ne yazık ki distopyaların çevirileri ile ilgili ülkemiz genelinde büyük bir sorun var. Sonuçta ortaya -bence- çok komik şeyler çıkıyor. Distopya zaten temelinde şu anda var olmayan bir dünya ile ilgili olduğu için yazarlar kelimeler uyduruyorlar o hayali dünya ile ilgili. Bu kelimeler bir şekilde yazarın kendi dilinde çok da kulak tırmalamıyor belki ama bir de Türkçe'ye çevrildi mi saçma sapan durumlar çıkıyor ortaya. Yapacak pek de bir şey yok aslında, ama bana göre kitabın adının bile Kızıl Kraliçe olması kötü zira böyle olunca Mare çok kötü biriymiş izlenimi oluyor, hatta kitabın Türkçe basımındaki adını duyar duymaz aklıma Kanlı Kontes gelmiş ve ister istemez ürpermiştim. Kırmızı Kraliçe daha komik oluyor, tabi el mahkum... Daha önce hiçbir fantastik-distopyanın çevirisini okumadım ama 1984, Cesur Yeni Dünya gibi kült kitapları çevirisi bile bir yerde komik olmuşsa bu kitabınkini merak ediyorum. Çevirmene kolay gelsin ne diyeyim, tüm yük onun üzerinde. Tek temennim kitap umarım çeviri kokmaz ve böylece büyüsü bozulmamış olur. Her ne olursa olsun kitap çok iyi olduğundan bu çok da büyük bir kusur olmayacakmış diye düşünüyorum, ne dersiniz ;) 

Sevgiyle kalın...



Puanım:




24 Nisan 2015 Cuma

Top 5 Cuma: ...'lı En İyi Kitaplar

Merhaba sevgili okurlar, biz yine tembellik edip bir süredir Top 5 Cuma listesini yayımlamadık. Umuyoruz ki şu baş belası KPSS sınavı sonrasında istemediğiniz kadar paylaşım yapacağız. Bu haftaki Top 5 Cuma listesinin konusu olarak, önümüzdeki haftalarda da buna benzer listeler yayımlayacağız, başlıklarında hayvan isimleri geçen en sevdiğimiz kitapları paylaşmak istedik. Aslında ummadığımız kadar çok kitap çıktı karşımıza ama geleneği bozmayalım dedik ve içlerinden itina ile 5 tanesini seçtik. Umarız beğeneceğiniz ve sizleri okumaya sevk edecek bir liste olur. 

#1- Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin)


Sanırım kitap okumayı seven hemen herkes Çalıkuşu'nu okumuştur ya da okumasa bile adını duymuş, içeriğinin ne hakkında olduğunu biliyordur. Bu nedenle kitabın konusundan bahsetmeyeceğim. Çalıkuşu'nun bende özel bir yeri vardır, kendisi daha ortaokul zamanlarımda Reşat Nuri Güntekin'in o muhteşem kalemi ile tanışmama vesile olduğu için bu listenin olmazsa olmazlarıdır benim için. Ve ilginçtir ki Türkçe dersinde ödev olarak okumuş olmama rağmen bu kadar sevdim kitabı ki sırf ödev oldukları için çoğu kitaptan nefret ederiz, gelin siz düşünün Çalıkuşu'nun nasıl harika bir kitap olduğunu.
Kendi kopyamı zamanında birine hediye etmiştim fakat bu durumdan ne yazık ki birazcık pişmanlık duymuştum, yeri gelmişken buradan çok sevgili arkadaşıma -o kendini biliyor- bana bu kitabı hediye ettiği için teşekkür ediyorum. Her ne kadar kitabın çoğu kısmını hatırlıyor olsam da yakın zamanda tekrar okuyacağım kitaplar arasındadır Çalıkuşu, ve söylemeden edemeyeceğim bibliomaniac arkadaşım ile beraber de Reşat Nuri Güntekin'in diğer tüm kitapları ile ilgili de güzel bir sürpriz hazırlamak istiyoruz sizlere -ağzımda bakla ıslanmaz-. 

#2- Hayvan Çiftliği (George Orwell)


Blog yorumlarımın bir kısmını okuyan herkes büyük bir George Orwell hayranı olduğumu az çok bilir. Ya da distopya romanları hayranı mı demeliydim bilemedim... Durum böyleyken bu listeye kendisinin en çok bilinen ve en iyi romanlarından birini de eklememek olmazdı. Kitabı bilmeyenler için pembe kapak tasarımına aldanıp sanmayın ki eğlenceli bir kitap olacak. Bu kitabın eğlence ile ya da çocuk kitapları ile uzaktan yakından alakası yok. İncecik bir kitap ama incelemeye dökülse sanırım ciltler dolusu kitap çıkar ortaya abartmıyorum -ya da belki biraz'cık abartıyorum- . Bu yazıyı yazarken bile kitabı tekrar okuma hissi oluştu bence, gerisini varın siz düşünün. Kitap hakkında pek bir şey söylemek istemiyorum sadece Sovyet Rusya ve Stalin ile ilgili olduğunu bilmeniz yeterlidir diye düşünüyorum. İçinde romantik öğelerin ağırlıklı olduğu günümüz distopya romanlarını bir kenara koyup artık ciddi bir distopik roman okumak istiyorum diyorsanız Orwell'ın Hayvan Çiftliği ile başlayabilirsiniz bu serüvene.

#3-Mavi Kuş ( Mustafa Kutlu )




Top 5 Cuma listesini ne hakkında yapsak diye düşünürken bir anda bu konuyu bulduğumuzda aklıma ilk gelen kitap Mavi Kuş oldu. Aslında ismi ve kapak tasarımı gibi kendisinin de tatlı mı tatlı olduğu bu kitaptan doğrusu çok da bahsetmeme gerek yok diye düşünüyorum çünkü bu kitabın yorumu zaten blogda mevcut. Buyurunuz tık tık. Kısaca söylemek gerekirse Mavi kuş bir hikaye kitabı yani incecik bir kitap. Tam da yolculuk yaparken okunacak olanlardan- sanırım birçok okur yolculuk sırasında kitap okumaya en az benim kadar bayılıyordur. 

#4- Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı ( Mustafa Armağan )



Ne ilginçtir ki tam bir Mustafa Armağan okuyucusu olarak blogda bu zamana kadar onun kitaplarından hiçbirine yorum yazmamışım oysa ki çok kitabını okumuşumdur. Her biri birbirinden başarılı olmakla birlikte bence en iyileri arasındadır "Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı". Belki de yazarın ilk okuduğum kitabı olduğu için bu kadar çok seviyorum. Benim için bir kitabı okumanın kriteri şudur: Evet, o kitabı okurken zevk alacağım ama kitabı bitirip kapağını kapattığımda da çok şey öğrenmiş olduğumu hissetmem gerekiyor. Eğer öğrenmediysem kendimi doymuş hissedemiyorum. Bu yüzden Mustafa Armağan kitaplarını çok severim zaten hele bir de "gerçek tarih" ile yakından ilgileniyorsanız yazarın kitaplarına bayılıyor olmanız çok doğal. Doğrusu dilinin keskinliği bazen güzel gelirken bazen de rahatsız etmiyor değil. Kitaba dönecek olursak, Abdülhamid "ulu hakan" mı "kızıl sultan" mı? 33 yıl hasta adamı ayakta tutmuş bir padişah nasıl olur da bu kadar farklı olabilir insanların gözünde? Bence bütün bilgilerinizi rafa kaldırıp ön yargısız- sakın bu söylediğimden sorgulamadan okumak gibi bir anlam çıkartmayın-  bir şekilde bu kitaba verin kendinizi. Zaten sonrasında raftaki bilgilerinizi de alıp ister istemeden araştırma yapmaya başlayacaksınız ve Vahdettin dahil bütün Osmanlı padişahlarına yapılan haksızlığı görebileceksiniz. Bir de " Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 1" ve " Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 2" var. Ben iki kitabı da şiddetle tavsiye ediyorum.

#5- Miyase'nin Kuzuları ( Üstün Dökmen )


Hayatım da okuduğum ilk ve tek psikoloji kitabı olarak kalacağından emin olduğum bu kitabı Kocaeli Kitap Fuarı'nda Üstün Dökmen'in konferansı öncesi arkadaşımın gazına gelip almıştım. Alırken hep şunu diyordum "ama ben psikoloji kitabı okumam ki" ve sonrasında da bir deneyeyim diyerek aldım. Konferans sonrasında nasıl bir hata yaptığımı da anladım zaten. Kitaba laf söylemiyorum bu tamamen benimle ilgili bir durum. Kendimi bildim bileli psikoloji kitaplarını sevmemişimdir. Doğrusu bence Üstün Dökmen bu alanda ki en iyilerden kesinlikle çünkü sonuçta kitabı yarıda bırakmadan okudum ve fena değilmiş dedim sonunda da ama bir daha da almayacağıma eminim. Tekrar belirtiyorum ki bu durum tamamen ben ve psikoloji kitapları arasındadır.  Miyase'nin Kuzuları insanların hayat boyu karşılaşacakları olayları hayvanların gözünden anlatan bir roman. Bütün olaylar hayvanlar üzerinden okura aktarılıyor. Eğer ki bu tarz kitapları seviyorsanız okuyunuz derim.

Bir Top 5 listesinin daha sonuna geldik, sevgiyle kalın... 

18 Nisan 2015 Cumartesi

Yorum: Beyaz Zambaklar Ülkesinde


Adı: Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Yazarı: Grigory Petrov
Sayfa Sayısı: 204
Yayın evi: Fide Yayınları

Bir eğitimci 'adayı' olarak bu kitabı okumak için çok geç kaldım biliyorum ama belki de okumam gereken zaman tam da şimdi idi. Fakat Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını defalarca daha okuyacağımdan emin olabilirsiniz, öylesine güzel bir kitaptı.

Bilmeyenler için kitabı bir cümle ile anlatacak olursam; Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Finlandiya'nın bataklık ve işgal altındaki bir ülke halinden bu günlere nasıl geldiğini Rus yazar Grigory Petrov'un ,ki kendisi aslında rahipmiş, çıktığı seyahatlerde yaşadıkları ile anlattığı bir kitap.

Bilirsiniz Finlandiya PİSA raporlarının hep en üst sıralarında yer alan bir ülke ve nereden nereye geldiği ise oldukça şaşırtıcı. Türkiye'nin ise bu listenin her seferinde istikrarlı bir şekilde sonlarında yer aldığını söylemeden edemeyeceğim. Kitaptan çok fazla bahsetmek istemiyorum, zaten incecik bir kitap bir oturuşta bitiyor içerikten bahsetmenin bir manası yok. Zaten kitap bölümlere ayrılmış ve her bölümde farklı bir hatıra var, bahsedecek olursam hangi birinden bahsedeyim. Ama demem o ki bu kitabı henüz okumadıysanız ilk fırsatta kitabı bir şekilde temin edin ve okuyun. Özellikle bir eğitimci iseniz okuyun çünkü geleceğin mimarları, politikacıları, doktorları ve dahası sizin sınıflarınızdan geçecek, ülkemizin geleceğine bir şekilde katkınız, katkımız olsun değil mi!.

Son zamanlarda kitapları okurken beğendiğim cümlelerin altlarını çizmeyi çok seviyorum ama bu kitapta bunu yapamadım çünkü yapsaydım tüm kitap çizili olacaktı. Her cümlesinde ayrı ve önemli bilgiler olan bir kitap olduğuna emin olabilirsiniz. Kitaba 5 puan verecektim ama geçişleri çok hızlı olduğundan, daha da mühimi anlatımı çok basit ve zorlama gibi olduğundan -ki sanırım bunun sebebi çevirmenin gazabına uğradığı için- kitaptan 1 puan-cık düşürdüm. 

Keyifle okumanızı dilerim...

Not1: Nedense bu kitabın İngilizce çevirisine bir türlü rastlamadım.

Not2: Zambaklar Ülkesi Kanada'nın lakabı, Göller Ülkesi ise Finlandiya'nın lakabı iken kitabın adı nasıl da Beyaz Zambaklar ülkesi oldu bilmiyorum.


Bibliomaniacss Puanı:


12 Nisan 2015 Pazar

Kitapla Randevu!


Aslında bu fikir 2014 yılında hayata geçmiş ama ben bunun hakkında konuşma fırsatını ancak buldum. Çok beğendiğim bir fikir olduğu için sosyal paylaşım sayfalarından bir fotoğraf paylaşıp geçmek içime sinmedi kısa da olsa bir blog yazısı yazmak istedim. Ve işte buradayım...

A Blind Date with a Book, kitabı kılıfına göre yargılayanları engellemek için çıkmış bir fikir. Bu muhteşem fikrin üreticileri ise Avustralya'daki Elizabeth'in Kitap Evi çalışanları. Fikir tam olarak nasıl ortaya çıktı bilemiyorum ama bu fikri ülkemizde de görmek istiyorum. Eminim kitap severler bayılacaklardır buna. İşin bir de güzel yanı var ki, kitaplar ikinci el oldukları için zaten çok fazla para vermiyorsunuz yani kaybedeceğiniz çok bir şey yok. Zaten söz konusu kitaplar olduğunda giden paraya pek acımıyoruz ama yine de kitabı sevmeme ihtimalimiz her zaman için var değil mi?.

Bu kitap evi ikinci el kitapları kese kağıtları ile katlayıp, kağıdın üzerine kitap ile ilgili ipuçları yazmışlar. Böylece kitap hakkında genel anlamda bir fikriniz olmuş oluyor. Kitabın tanıtımını koymamaları çok hoşuma gitti zira tanıtımlar reklam amaçlı oldukları için kitabı olduğunda abartı gösterebiliyorlar. Kaç defa kitap tanıtımına ve kapak tasarımına kanıp aslında çok da ilgimi çekmeyecek kitapları alıp okuduğumu bir ben bilirim. İşte bu fikir bu duruma engel oluyor. Anlayacağınız objektif olmak her zaman için çok daha iyi. 

İşte kitapların üzerinde yazan yazılardan bir örnek:
  • 19. yüzyılın en iyi İngiliz Edebiyatı yazarlarından / 20. yüzyılın kült yazarının ilk romanı
  • 'Ne okuyorsunuz, Bayan...?' 'Ah! Sadece bir roman.' diye yanıtladı genç bayan.
  • Gotik kahraman, romantik gizem, tüyler ürperten eski bir bina
Yani aslında kitabın içeriği çok da sürpriz olmuyor okura, yine de bir risk var ortada ve imkanım olsa ben bu riski seve seve göze alırım! 




9 Nisan 2015 Perşembe

Yorum: Fangirl


Adı: Fangirl
Yazar: Rainbow Rowell
Yayınevi: Macmillan
Sayfa: 461


Rainbow Rowell'in daha önce Attachments kitabını okumuş ve oldukça beğenmiştim. Fangirl'ü görmediğim sayfa, youtube hesabı kalmayınca eh haydi bunu da okuyayım madem, eminim diğeri gibi güzeldir dedim. Tabi dikkat etmediğim ufak bir nokta olmuş o da Attachements yetişkin fakat Fangirl gençler ile ilgili bir kitap. Yani hitap ettiği kitle -bence- birbirinden farklı. Bu kitabı kötü mü yaptı peki? Tabi ki de hayır! Sadece aynı yazar olmasına rağmen oldukça farklı kitaplar, sadece siz de benim gibi aldanmayın diye söylemek istedim, o kadar.

Gelelim kitaba... Kitap adı da üzerinde fanfiction olayını merkezine alan bir kitap. Yani bir zamanlar siz de fanfiction sayfalarında benim kadar dolaşmışsanız bu kitap sizin için birazcık da nostaljik olacaktır. 

Cath ve Wren ikiz kızkardeşleri Simon Snow serisinin hayranıdırlar fakat üniversite hayatının başlaması ile birlikte Wren'in online ortamı bırakıp gerçek hayata atılmasına karşı Cath online olarak 'sosyalleşmekten' daha çok zevk almaktadır. Tabi iki kız kardeşin yolları birazcık ayrılır bu noktada. Wren kendine yeni arkadaşlar bulurken, Cath sıkıntılar yaşamaya başlar. Sonuçta yeni ortam, yeni insanlar ve Cath de oldukça çekingen bir kız. Tabi bu demek değil ki hayatına hiç kimse girmeyecek. Neyse ki onun da hayatına oda arkadaşı Reagan ile onun erkek arkadaşı girer de hayatı biraz renklenir.

Rainbow Rowell ile ilgili -her ne kadar daha sadece 2 kitabını okumuş olsam da - bu kitaptan sonra biraz genelleme yapmaya başladım. Aslında kitaplarında çok da ilginç olay örgüsü yok, hayattan konuları işlemeyi seviyor yazar. Ama güzel bir noktası var ki bunu oldukça gerçekçi bir şekilde yapıyor -istisnalar...-, bu da kitaplarını sıcacık yapıyor diyebiliriz. Cath karakterinin kısmen uyuz bir yaratılışa sahip olması bile bence oldukça gerçekçiydi, her ne kadar bu durumdan haz etmesem de. Ayrıca yazar sadece hikayenin romantik tarafı üzerinde değil de ailevi ve arkadaş ile ilişkiler boyutunun da üzerinde duruyor ki böyle olmasaydı bu kitabı lise çağını geçmiş birinin okuması oldukça güç olurdu. Ayrıca bu durum genç, romantik, contemporary kitap türlerinde çok da sık rastlayamadığımız bir durum ne yazık ki. O yüzden bu nokta benim için oldukça önemliydi. Tabi şahsen Cath'in ailesi ile olan ilişkisinin bizlere daha somut bir şekilde aktarılmasını , kitapta daha çok yer almasını isterdim, böylece Cath karakterini daha iyi anlayabilirdik ama böyle bir şansımız olmadı ne yazık ki. 

Bunun dışında her ne kadar kitap boyunca Simon Snow hikayelerinden bezmiş olsam da, asıl karakter fanfiction delisi olduğu için her bölümün sonunda Simon Snow serisinden alıntılar olması -fikrini- oldukça sevdim. Bu arada Simon Snow demişken, duyduğum kadarıyla bu seri Harry Potter serisinin fanfictionı imiş.. Sanırım Simon Snow'u da bu nedenle sevmedim, Harry Potter ile ilgili izlediğim birkaç film dışında bir fikrim olmadığı için bir türlü o hikayenin içine giremedim, Fangirl ile bağdaştırmakta zorlandım. Ama sanıyorum ki bu kitap tam da HP hayranlarının bayılacağı türden bir kitap. Ve sanırım çevirisi henüz yok ama orta seviyede İngilizce'ye sahip bir insanın bile okuyabileceği kolaylıkta bir kitap. Sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın.

Sonuç olarak her ne kadar kitabı sevsem de ister istemez Attachments ile karşılaştırıyorum ve bence Attachments'ın hikayesi Fangirl'ünkünden daha güçlüydü ve o Fangirl'e okurun kafasında daha az soru işareti bırakıyordu. Tabi ki her kitabın sonu açık seçik olamaz, bazı noktaları okur doldurmalı ama bence Fangirl'ün o boş noktaları rahatsız edici boyuttaydı. Yani Attachments daha derli toplu bir kitaptı benim açımdan ayrıca konusu da buna nazaran daha orijinaldi. Açıkçası Fangirl'ü 3 günde bitirdim ki son 300 sayfasını bir günde okudum, Attachments daha yavaş ilerledi diye hatırlamama rağmen her iki kitabı da terazinin iki kefesine koyacak olursam, Attachments -yetişkinler için- çok daha başarılı ve okunası bir kitap diyebilirim. Fakat tüm bunlara rağmen kitabı hızlı bir şekilde bitirdiğime göre yazarın kalemi oldukça akıcı diyebiliriz. Yani eminim gelecek kitapları çok daha iyi olacaktır.

Bibliomaniacs Puanı:


Sepetimde Ne Var? #2

Bibliomaniac arkadaşımın sepetindekilerden sonra şimdi de sıra benim sepetimdekilere bir göz atmaya geldi. Aslında ben uzun süre liste biriktirebilen biri değilim. Bilgisayarın başına oturup uzunca siteleri gezip hemecik heyecanla sipariş veren birisiyim. Hatta bu yüzden aldıktan sonra pişman olduğum çok kitabım vardır hani biraz beklesem sonra bir baksam almam o kitabı, öyle pişmanlıklar. Neyse lafı uzatmayıp hemen listeye geçiyorum.



 The Lord of The Rings Part One - The Fellowship of The Ring
 ( J. R. R. Tolkien )
Fiyat : 29,82 tl

Continuing the story begun in The Hobbit, this is the first part of Tolkien’s epic masterpiece, The Lord of the Rings, featuring a striking black cover based on Tolkien’s own design, the definitive text, and a detailed map of Middle-earth.

Sauron, the Dark Lord, has gathered to him all the Rings of Power – the means by which he intends to rule Middle-earth. All he lacks in his plans for dominion is the One Ring – the ring that rules them all – which has fallen into the hands of the hobbit, Bilbo Baggins.
In a sleepy village in the Shire, young Frodo Baggins finds himself faced with an immense task, as his elderly cousin Bilbo entrusts the Ring to his care. Frodo must leave his home and make a perilous journey across Middle-earth to the Cracks of Doom, there to destroy the Ring and foil the Dark Lord in his evil purpose.
Now published again in B format, J.R.R. Tolkien’s great work of imaginative fiction has been labelled both a heroic romance and a classic fantasy fiction. By turns comic and homely, epic and diabolic, the narrative moves through countless changes of scene and character in an imaginary world which is totally convincing in its detail.


İngilizce öğretmeni olmama rağmen ingilizce kitaplarla çok aramın olmaması da ayrı bir ilginçliktir ki okuduğum ingilizce kitaplar sadece Paulo Coelho'nun kitaplarıdir. Sanmayın ki çeviri okuyorum. Nedense kendi edebiyatımız dışındaki kitaplar bana çok çekici gelmiyor tabii bir kaç ingiliz edebiyatından kitapları ve yazarları saymazsak- örneğin : Jane Austen. Bu serinin filmlerine aşığımdır kaç kere izlediğimi sayamadım. Bibliomaniac arkadaşımla konuşup onun da Hobbit'i çok sevdiğini öğrendikten sonra serinin kitaplarını okuma kararı aldık veeee listeye ekleyerek ilk adımı attık. Hadi bakalım^



Akif'e Dair - Dücane Cündioğlu
Fiyat  : 9.60 tl

Ortada birbirinden farklı iki Akif olduğu kesin…
Biri cemiyet-i beşeriyeye hizmet için yazan ‘Akif, diğeri de kendisi (!) için yazan Âkif.
Çelişki mi? Tutarsızlık mı? Yol değiştirmek mi?
Nedir bu farklılığın sebebi? Hangisi gerçek?
Âkifimizin hangi yönünü öne çıkarmalı: Sanatını mı, fikirlerini mi, şahsiyetini mi? 
Tanzimatın getirdiği ikilikler türünden bir ikilem mi bu?
Hem mektep, hem medrese, hem muhafazakârlık, hem modernlik…
Bir yanda mazi, bir yanda âti…
Şizofreni dedikleri bu mu yoksa?

Yazarın okuyacağım ilk kitabı olucak ama kendimi şimdiden çok beğenmeye koşulladım bile çünkü konu Akif ve konu bu iken beğenmeme olasılığımı düşünemiyorum nedense. Bir de şu var ki; kitapta bildiğimiz değil, her yönüyle işlenmiş bilmediğimiz pek çok özelliğiyle Akif gösterilmiş bize. Yani okuyanlar öyle diyor bakalım alıp okumak için fazlaca heyecanlıyım.



Mahur Beste - Ahmet Hamdi Tanpınar
Fiyat : 9.00 tl

Mahur Beste'de Tanpınar'ın Huzur ve Sahnenin Dışındakiler adlı romanlarında önemli bir motif olan "Mahur Beste" teması önemli yer tutar. Mahur Beste, acı bir aşk hikayesinin klasik musiki kalıplarıyla soyutlanmasıdır. Tanpınar, klasik Türk musikisini medeniyetimizin özlü bir yansıması olarak kabul eder. Mahur Beste'de Tanpınar'ın diğer eserlerinde de görülen medeniyet meselesi büyük bir ağırlıkla ele alınır. 

Uzun zamandır Ahmet Hamdi Tanpınar kitabı okumadığımı fark edip de bu kitabı listeme ekledim. Geçen zamanlarda da sürekli bu kitapla karşılaşıyor olmam artık bu kitabın okunma zamanının geldiğinin ispatı çünkü dediğim gibi her kitabın bir okunma zamanı vardır.

Kodin - Panait İstrati
Fiyat : 3.50 tl

Panait Istrati, bütün yazma serüvenini dostluğa armağan etmiş bir yazar. Kendisini temsil eden Adrien’in maceraları, hayat tecrübelerinden beslenmiş.
Kodin’de, dostluğun belki en hüzünlü hâlini okuyacaksınız. Kim iyidir? Kötü diye kime denir? Acımasız yaşam koşullarıyla mücadele eden güçlü bir adamın, küçücük bir çocukla ilişkisi nasıl sürprizler doğurabilir? Bu sorulara cevap ararken iyi düşünmek gerektiğini gösteren, sarsıcı bir roman.

Bir kitap blogunu gezerken bu kitapla karşılaştım ve çok ilgimi çekti. Doğrusu yazarı hiç tanımıyorum belki de çok bilindik bir yazar ama inanın hiç bir fikrim yok fakat kitap ile ilgili yorumlar oldukça güzel ben de yazara ve kitaba bir şans vermem gerektiğini düşündüm ve listeme eklediiiim.Bakalım bu yazarımızın alacağım tek kitabımı olucak yoksa diğer kitaplarını da heyecanla alıp okuyacağım mi

 Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Fiyat  : 14 tl

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ilk romanı olan Kiralık Konak'ta toplumumuzda Batılılaşma ile birlikte kuşaklar arasında meydana gelen düşünce, duygu ve dünya görüşü ayrılıklarını, toplumsal çözülüş kavramını temel alarak, bir konağın dağılışı etrafında verir. Satılığa çıkarılan konağın, bu değişimle farklı yerleresavrulmuş bazı kişileri, Tanzimat'tan Meşrutiyet'e uzanan bir kopuş süreci içinde, İstanbulun giyen, ölçülü ve namuslu kişiler olmaktan çıkıp, sırtlarına geçirdikleri redingotlarıyla romancının deyişiyle "riyakar, yarı uşak ve adi" bir kuşağın temsilcisi haline gelirler.
 
Bibliomaniac arkadaşımın da Reşat Nuri hayranı olduğunu öğrenip birlikte Reşat Nuri'nin kitaplarını özlemle tekrar okumaya karar verdikten sonra bilgisayarım başına oturup sepetime birkaç tane kitabını eklemeye karar vermiştim ki bu kitaba nasıl geldim bilmiyorum ama altta çıkan önerilerden tıklaya tıklaya olsa gerek. Neyse sonuç olarak sepetimde bu kitap var ben hiç pişman değilim artık bir dahaki kitap alışverişime kaldi Reşat Nuri kitaplarım. 


1 Nisan 2015 Çarşamba

Yorum: Trendeki Kız / The Girl On The Train


Adı: Trendeki Kız
Orijinal Adı: The Girl on The Train
Yazarı: Paula Hawkins
Sayfa: 336
Yayınevi: Riverhead Books / İthaki Yayınları

The Girl On The Train geçtiğimiz günlerde İthaki'nin muhteşem kapak tasarımı ile Türk okurlarıyla buluştu. Fakat ne yazık ki kapak tasarımını görmeden kitabı sesli kitap olarak okumaya/dinlemeye başlamıştım bile. Her ne kadar kapak tasarımı harika olsa da bu ilk sesli kitap denemem olduğu için kitabı satın almadım. Her an bir çılgınlık yapıp sadece kitaplığımda durması için alabilirim tabi...

Trendeki Kız, Rachel isimli bir alkolik hakkında. Rachel her gün aynı saatte trenle Londra'ya gidip gelmektedir. Tabi hep aynı saatte gidip geldiği için doğal olarak her gün aynı insanlarla karşılaşmaktadır. Rachel kafasının iyi olmasından mıdır yoksa can sıkıntısından mı bilinmez, fakat her gün dışarıda gördüğü bir çifte isim takar. Jason&Jess.. Rachel'a göre bu çift mükemmeldir, harika bir evliliğe ve mükemmel işlere sahiptirler. Yani Rachel'da olmayan her şey onlarda vardır. Hikaye de bir gün Rachel'ın bu çift ile ilgili korkunç bir olaya tanık olması ile başlar ve tahmin edin ne olur ?. Hayatı tersine döner, daha ne kadar olabilirse tabi. Kitabı okumak istememin en önemli sebebi, benim de her gün aynı saatte aynı otobüsü kullanıyor olmam. Her gün aynı insanları görüyorum ve kendimi kitabın konusunu okuyunca bir an Rachel ile özdeşleştirmeden edemedim. Ki bilirsiniz bizim ülkemizde otobüs yolcuları pek konuşkan, birkaç ay içinde bir kişinin tüm ailesini bilir hale gelebiliyorsunuz. Sırf bu yüzden kitabın bir kısmını da otobüste dinledim. Bu durum bir an için korkmama neden oldu dersem yalan da olmaz hani. 

Hikaye 3 farklı kadının ağzından anlatılmaktadır : Rachel, Anna, Megan... 

Rachel alkolik olduğu için hikaye kopuk kopuk ilerliyor. Bir şey söylüyor fakat sonra bir bakıyorsunuz o an alkol aldığı için olayı yanlış hatırlıyor ya da kafasından uydurmuş. Bu yüzden ne olacağını göremiyorsunuz. 3 kadın da hikayenin kendilerinin tanık oldukları kısımları anlatıyorlar fakat hikaye yine de tamamlanmıyor. Bu noktadan sonra da insan gerilmeye başlıyor tabi. Ya da belki de sesli kitaptan ötürü ben böyle hissetmişimdir. Bir de tabi hikayedeki tvisti görememiş olmamdan kaynaklanıyor bu durum. Hikayenin nereye varacağını baştan çözen biri için kitabın okunacak pek bir yanı yok belki de ama benim gibi olayı ancak kitabın sonunda çözerseniz - ki bu durumda siz çözmüş olmuyorsunuz- kitap gayet de heyecanlı bir şekilde ilerliyor. Kısacası ben kitabı sevdim. 

Kitabı Gone Girl ile karşılaştıranlar oldu, fakat ne filmini izleyen ne de kitabı okuyan biri olarak ben bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim. Fakat Gone Girl'ü sevenlere bu kitabı da öneriyorlar. 

Bibliomaniacss Puanı:



(Tam 4 değil ama 3 ile 4 arası, 4'e daha yakın bir puan vermek istedim.)