Başlık: The House We Grew Up In
Yazar: Lisa Jewell
Yayınevi: Arrow
Sayfa: 430
Wow!! The House We Grew Up In hayatım boyunca okuduğum (okumaya dayanamayıp yarım bıraktıklarımı saymıyorum) en berbat kitaptı. Abartı yok, tamamiyle gerçekler. Genelde bir kitabı beğenmiyorsam sebebi yazarın dilini sevmememdir, konusundan böylesine nefret ettiğim bir kitap ile ilk defa karşı karşıyayım. Şaşkınım, sayfalar ilerledikçe işler en fazla bu kadar iğrençleşebilirdi çünkü.
İsterseniz her şeyi en baştan anlatayım... Sanırım 3-4 ay kadar önceydi, idefix.com'den 3 kitap sipariş etmiştim. Bunlar: Fangirl, Elizabeth is Missing ve The House We Grew Up In. Fangirl'ü herkes biliyor zaten ama diğer ikisini tamamen konusuna, başlığına ve de kapak tasarımlarına bakarak sipariş etmiştim. Önceki yorumlarımı okumuşsanız, Fangirl ve Elizabeth is Missing'i çok sevdim. Ama ne yazık ki aynı şeyi için The House We Grew Up In söyleyemiyorum.
Kitap bir aile ile bu aileyi parçalayan sırlar ve yıllar sonra tekrar bütün (hemen hemen) aile üyelerinin bir araya gelmeleri ve hayatlarındaki en büyük sırrın açığa çıkması ile ilgili.
Kitap başlangıçta belli bir düzen içinde ilerliyordu. Her bölüm Lorelei'nin Jim'e yazdığı mektuplar(2011) ile başlıyor daha sonra Meg&Molly'nin Bird House'a gelmeleri ile başlayan zamanı konu alıyor(2011) sonunda da olayların patlak vermeye başladığı Easter bayramından itibaren olan olayları kapsayacak şekilde biten her bölümde 3 ayrı yer ve zaman vardı diyebilirim. Başlangıçta yazar ilahi bakış açısıyla daha çok Meg'in hayatına ve düşüncelerine odaklanmıştı. Ama oldukça geç bir zaman sonra tüm karakterlerin penceresinden bakmaya başladık kitaba. Benim için kitap bu noktada kabuk değiştirdi diyebilirim. Açıkçası bu durumdan çok da haz etmedim. Meg'in gözünden olaylara bakmak çok zor olmuyordu, alışmıştım ama bir çok karakter olaya dahil olunca kafam karıştır çünkü her birinin kendi doğrusu, bakış açısı vardır. Zaten karmaşık bir düzene sahip olan kitap böylece daha anlaşılmaz bir hal almaya başlamıştı. Karakterler güven vermeyen karakterler olduğu için yapmaya çalıştığım analizler de sonuç vermez oldu tabi.
Açıkçası entrika bekliyordum ama bu kadarını hiç ummuyordum ne yalan söyleyeyim. Kitap gittikçe mide bulandırmaya başladı. Ne oedipus, electra komplekslerine tanık oldum bir bilseniz. Aman bu kitabı kimse okumasın. Zaten ne amaçla yazılmış hiç anlamadım, okura kazandırdığı hiçbir şey yok. Ne kadar mükemmel bir hayata sahip olduğunu görmek ya da depresyona sokmak dışında okurda bir değişikliğe yol açmıyor, hangi yola gireceğinizi de Allah bilir. Halbuki kitabı ilk okumaya başladığımda dilini çok samimi bulmuş, ve kendimce seveceğimden çok emindim. Kötü şeyler olacağını bildiğim için de bazı yerleri d esırf karakterleri iyi analiz etmek için özellikle notlar almaya çalışmıştım. Ama elde var koca bir SIFIR. Olayların sebeplerine dair mantıklı açıklamalar yoktu kitapta. Yersiz, saçma sapan kararlar veren karakterleri, bu kararları da mantıklı açıklamalara dayandırmaya çalışan bir yazarın kitabını okudum anlayacağınız.
Hangi akla hizmet Sunday Bestseller olmuş onu da hiç anlamadım zaten. Bu kitapla da henüz başlamamış olan Jojo Moyes macerama da böylece son vermiş oldum. Bu kitabı beğenen her yazarla ilişkimi kesiyorum^^ Kitabı da sırf verdiğim 20 Tl için okudum zaten!
Not: Bu kitabı okumayın.
Bibliomaniacs' Puanı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder