Transparent White Star

Playlist

29 Mart 2015 Pazar

Sepetimde Ne Var?

Tüm kitap delileri benim gibi mi bilmiyorum ama ben tam anlamıyla bir deliyim bu konuda sanırım çünkü düzenli olarak kitap satış sitelerine girip alışveriş sepetlerimi düzenliyorum, sürekli bir şeyler ekliyor ve çıkartıyorum. Genelde sipariş verme anında liste baştan sona değişiyor ama bu seferkinde oldukça kararlıyım. Sadece ufak bir problem var o da fiyat, büyük ihtimalle hepsini tek seferde sipariş edemem zaten aynı anda da okuyacak değilim. Acelemiz yok değil mi ama! :) İşte madem sepet düzenlemesini çok seviyorum bunu neden paylaşmıyorum ki dedim kendime ve bu işe giriştim. Özellikle fiyatları ve fiyatlarla linkleri de ekledim ki böylece isterseniz siteye girip bakabilirsiniz. Bildiğim tüm sitelere baktım ve yabancı kitap satın alırken en uygun sitenin idefix olduğunu gördüm, yabancı kitap siparişlerimi büyük çoğunlukla oradan yapıyorum. Eğer bildiğiniz daha uygun siteler varsa paylaşırsanız mutluluktan havalara uçarım :) Lafı çok uzatmayalım ve listeye geçelim isterseniz; 


Bir Geyşanın Anıları (Arthur Golden)
Japonya'nın en ünlü geyşasının gerçek anılarının kusursuz bir içtenlik verince bir lirizmle anlatıldığı bu romanda, bakire kızların açık artırmalarda en yüksek fiyatı veren alıcıya satıldığı; kadınların, iktidarı elinde tutan erkekleri oyalamak için eğitildikleri; aşk hayallerine küçümsenerek bakıldığı, dış görünümü görkemli bir dünya gözlerimizin önüne seriyor. Kitap çıktığı günden itibaren Amerika ve Avrupa listelerinde bir numara olmuştur.
Listemdeki tek çeviri kitap Bir Geyşanın Anıları'dır. Aslında onu da İngilizce satın almak istesem de stokta olmadığı için bu şekilde almak durumundayım. Gerçi son zamanlarda aldığım karara göre, klasikleri ya da daha ağır bir dili olacağını düşündüğüm romanları Türkçe almaya karar verdim ve sanırım bu durumda bu kitabı da Türkçe almak en iyisi. Kitap uzun zamandır Goodreads okunacaklar listemdeydi, artık bir yerden başlamalı diye düşündüm ve listemin ilk sırasına ekledim. Kitabı sevenler kadar sevmeyen de var fakat bu kadar çok adını duyurmuş bir kitabın çok da kötü olacağını düşünmüyorum. Bir an önce alıp okumak istiyorum.


Kafka On The Shore (Haruki Murakami)

Kafka Tamura on beş yaşına girdiği gün evden kaçar. Uzun zamandır planladığı bu kaçışın nedeni babasının yıllar önce dile getirdiği uğursuz kehanettir. Ama babasının bir “düzenek” gibi içine yerleştirdiği kehanet gölge gibi peşindedir… Kafka ilk kez aşkı ve tutkuyu yaşarken gizemli bir cinayetle kehanetin ve kaderinin düğümleri çözülmeye başlar.
Sahilde Kafka, XXI. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran, kitapları bağımlılık yaratan kült yazar Haruki Murakami’den, hayatın yavan gerçekliğine karşı büyülü bir dünyanın kapılarını açan bir roman. 

Şu sıralar her yerde Haruki Murakami'yi ve kitaplarını görür/duyar oldum. Her seferinde bir kitabını okumaya karar versem de bir türlü bu isteğimi gerçekleştiremedim. Dün keşfettiğim bir booktuber'ın videolarında da bolca Murakami kitaplarını görünce hemen iki kitabını listeme ekledim. Bu yazar bana her şekilde çok cazip geliyor, öncelikle adı çok hoşuma gidiyor, kitaplarının tasarımları bir muhteşem ve tabi ki kitaplarının konuları oldukça ilginç, kaliteli ve özgün. Eminim kalemi de bu derece güzeldir.  


The Strange Library (Haruki Murakami)

Yalnız bir çocuk, gizemli bir kız ve işkence görmüş bir çobanın kabus gibi bir kütüphaneden kaçışlarını planladıkları, Haruki Murakami'nin yabani hayal gücünün çok satan bir ürünü.
İlk alışverişimde listeye ekleyeceğim kitapların ilki kesinlikle bu olacaktır, ve evet en büyük sebebi de kitap tasarımı. Büyük ihtimalle bana gelecek kitap bu olmayacaktır ama ben bu tasarımı da  çok beğendim çünkü kitabın önünde gerçekten de kütüphanelerde kitaplara yapıştırılan yoklama zarflarından var. Hediye etmek için süper bir kitap, tabi bir tanesinin de kendi kütüphanenizde bulunması şartıyla ;). Bu yazıyı yazarken bile büyük bir Murakami hayranı olacağımı hissediyorum, umarım dayanamayıp siparişleri bugün vermem.

Bu arada Murakami'nin sitesi kitaplarının tasarımları ve konuları kadar ilginç, kontrol etmek isterseniz tık tık.


The Miniaturist (Jessie Burton)

"Her kadın kendi kaderinin mimarıdır."
1686 senesinin soğuk bir sonbahar gününde, on sekiz yaşındaki Nella Oortman, saygın tüccar Johannes Brandt'ın karısı olarak yeni bir hayata başlamak üzere Amsterdam'a gelir. Ancak yeni evi tüm ihtişamına rağmen pek kucaklayıcı değildir. Kibar ama mesafeli bir adam olan Johannes daima çalışma odasında ya da ambarındaki bürosunda zaman geçirmekte, Nella'yı sivri dilli bir kadın olan kız kardeşi Marin'le baş başa bırakmaktadır.
Ancak Johannes'in kendisine düğün hediyesi olarak evlerinin dolap boyutlarında bir maketini vermesiyle Nella'nın dünyası değişir. Hediyesini dayayıp döşemek isteyen Nella, bir minyatürcünün yardımına başvurur. Gizemli bir sanatçı olan bu kişinin minik eserleri, gerçek yaşamdaki karşılıklarını ürkütücü ve beklenmedik şekillerde yansıtmaktadır…
Ancak Nella evlerinin sıradışı gizemlerini keşfederken, tüm ev halkını bekleyen tehlikeleri anlamaya ve onlardan korkmaya da başlar. Bu baskıcı ve dindar toplumda, farklı olmak toplumun ahlaki dokusu için bir tehdittir ve Johannes gibi zengin bir adam bile güvende değildir. Onları bekleyen kaderi sadece bir kişi görüyor gibidir. Minyatürcü onların kurtuluşunun anahtarı mıdır… yoksa yıkımlarının mimarı mı?
Sanırım bu yıl en çok adını duyuran kitaplardan biri de Minyatürcü'dür sanırım. Ben de yapılan tanıtımlara dayanamayıp listeme eklemiş bulundum. Ben hikayenin yanı sıra büyük ihtimalle 1686 senesindeki sosyal çevreye, hikayenin arka planına odaklanacağım ki eminim bu da hikaye kadar ilginç olacaktır tabi yazarın bu konulara değindiği kadar... 








The Goldfinch (Donna Tartt)

Tartt, 11 yıllık bir aradan sonra çıkardığı kitabında, 13 yaşındaki Theo Decker’ın öyküsünü anlatıyor. New York’taki bir sanat galerisine düzenlenen saldırıda annesini kaybeden Theo, zamanla yeraltı sanat dünyasının dehlizlerine çekilecek, tutkuyu, aşkı ve tehlikeyi tadacaktır. 
Listede beni en heyecanlandıran kitapların ikincisi hatta ilki bu diyebilirim. Yazar bu kitabıyla 2014 Pulitzer ödülünü de kapmış bile. Kitabı elime alır almaz yapacağım ilk şey de kapağı açıp içerisindeki resme bakmak olacak. Kitap hakkında biraz bilgisi olan ne dediğimi hemen anlamıştır :) Yazarın daha önce hiçbir kitabını okumadım ama duydum ki oldukça iyi bir yazarmış. Her zaman olduğu gibi yeni yazarlarla tanışma heyecanı sardı beni.


Hobbit (J.R.R Tolkien)

"Hobbit", diğer hobbitlerden aslında hiç de farklı olmayan bir hobbitin, Bilbo Baggins'in fantastik maceralarından oluşuyor. Bilbo Baggins, büyücü Gandalf ve cücelerle birlikte, cücelerin hazinesini kötü ejderha Smaug'dan geri almak için aslında hiç de istemediği bir yolculuğa çıkar. Ama yine de hobbitin içinde henüz keşfedemediği maceracı bir yan vardır ve yolculuk ilerledikçe Bilbo Baggins kendi cesaretinin ve gücünün farkına varmaya başlar. 

Ve listemdeki son kitap Hobbit! Evet tamam biliyorum bu zamana kadar Yüzüklerin Efendisi'ne dair hiçbir şey okumayarak ve izlediklerime de çok önem vermeyerek büyük bir hata ettim (Hobbit filmini uzunluğu dışında çok sevdiğimi söylemeden geçemeyeceğim) ama hiçbir şey için geç değil derim ya her zaman işte bu kitap ile yeni bir sayfa açıyorum kendime. Tabi önce sipariş vermem gerekecek. 


İşte bu da benim İdefix alışveriş sepetimin son hali, büyük ihtimalli yapacağım ilk siparişte The Goldfinch ile The Strange Library'i sipariş edeceğim ama bana belli olmaz. Bir an önce elimdeki kitapları bitirip buradaki bir kitabı alıp, okuyup bir güzel yorum yapmak istiyorum. Bu listedeki kitaplar hakkında kötü yorumlarınız varsa -çok kötü olmadıkları müddetçe- lütfen bunu benimle paylaşmayınız sonra almaktan vazgeçiyorum. Umarım eğlenceli ve tanıtıcı bir yazı olmuştur. 

Sevgiler... 

27 Mart 2015 Cuma

Top 5 Cuma : Hayal Kırıklığı #2



Merhaba, geçen hafta ki top 5 cuma listesinde bibliomaniac arkadaşım kendisini hayal kırıklığına uğratan kitaplardan bahsetmişti. Buyrunuz o yazı tık tık. Bu hafta ben bahsedeceğim fakat sanırım bu yazı için biraz cesarete ihtiyacım var. Sebebi de şu bu liste de oldukça iddiali kitaplar var. Bakalım bana hak verecek misiniz.

#1 - Mühr-ü Süleyman

"Yüzük kimdeyse Süleyman odur" 
Bu kitabı gördüğümde ilk aklıma gelen cümle bu olmuştu. Kocaeli Kitap Fuarında sayılı kitap alma hakkım varken konusu aşırı cezbedici olan bu kitabı hiç düşünmeden almıştım. Evet evet yine hiç düşünmeden alıp pişman olduğum kitaplardan biri. Bu kadar harika bir hikaye 200 sayfalık kısa bir kitapta ne kadar kötü anlatılabilirdi ki? Maalesef ki bir tek cümlenin bile altını çizmediğim bir kitap çıkmış ortaya düşünüyorum acaba ben mi abartıyorum diye, Belki de, çok fazla hevesli olup gözümde büyüttüğümdendir.


#2 - Aşk-ı Sükun

Dinimizde yeri çok büyük olmasına rağmen Hacer annemiz hakkında çok şey bilmediğimi fark edip bu kitabı almıştım. "Her kadın hacerdir." cümleside bana baya iddialı gelmişti fakat ah Nuriye Çeleğen bu kadar iddialı bir cümle yazıyorsan bir o kadar da iddialı bir kitap yazmalıydın bence. Baştan sona edebiyat yapmaya çalışılmış bir kitap hani Nazan Bekiroğlu'nun La'sını okuyanlar bilir orda nasıl muhteşem bir edebiyat var işte bu kitapta da yazarımız o kitabı örnek almış gibi kendine. 

#3 - Kürk Mantolu Madonna

Bu kitabı listeye eklediğim için bibliomaniac arkadaşım bile o kadar kızdıysa eminim ki herkes kızacak ama eklemeseydim içimde kalırdı. Sebebi de blog yazımda ayrıntılarıyla yazıyor. O yazı için buyrun tık tık. Doğrusu 65. baskısının yapıldığı bir kitaba hayal kırıklığı demekte bir zor oldu.  Ama ben bu kitaptan sonra şuna emin oldum ki lisedeyken hayranlıkla okuduğum Reşat Nuri kitaplarının verdiği mutluluğu bana Türk edebiyatından hiçbir kitap veremeyecek. Çok mu önyargılıyım acaba?

#4 - Yusuf ile Züleyha

Nazan Bekiroğlu kitaplarından sadece La'yı ya da La ve Nar Ağacını okumuş iseniz bu listede bu yazara ait bir kitap olmasına oldukça şaşırmış olmalısınız hatta bana kızmış bile olabilirsiniz çünkü ben önce Nar Ağacını sonrasında ise La'yı okudum ve eğer o zaman Nazan Bekiroğlu'na dair bir hayal kırıklığı görseydim kesinlikle çok kızardım. Şu bir gerçek ki, yazarımız her kitabında bambaşka bir tarzda yazıyor. Nar ağacı upuzun ama asla sıkmayan harika bir roman ve La ise tarif edemeyeceğim kadar muhteşemdi. Bana göre Yusuf ile Züleyha çok çok başka bir yerde. Gereksiz sözcük tekrarlarıyla dolu bitirmek için kendimi zorladığım bir kitap işte. 

#5 - Efsane
İşte listeye eklerken eeen zorlandığım kitap. Yazarımız İskender Pala ve ben ise tam bir İskender Pala hayranıyken bu kitap bu listeye oldu mu şimdi? Od'dan çok kısa bir süre sonra yayınlandı diye hatırlıyorum bu kitap için hatta bu kadar kötü olmasını çok hızlı yayınlanmasına bağlamıştım. Kitapta o kadar çok karakter var ki okurken her şey birbirine karışıyor. Ben ilk 50 sayfa da her paragrafı başa sarıp tekrar tekrar okuyup anlamaya çalıştığımı hatırlıyorum ama ortalara geldiğimde birşeyler kafamda yeni oturmaya başlamıştı. Dediğim gibi belki çok fazla karakter olmasından belki de anlatıldığı dönemin karmaşasından bu kitabı beğenmemem. Maalesef ki ben İskender Pala ile bu kitabı bağdaştıramıyorum. Neyse ki ardından Mihmandar geldi ve ben İskender Pala hayranlığıma kaldığım yerden devam ettim. 

Beni hayal kırıklığına uğratan kitaplar bunlar. Aslında ekleyeceğim daha çok kitap var amaaa şimdilik fazla abartmayayım. Belki ilerde bir top 5 hayal kırıklığı daha yayınlarız. Herkese bol bol kitap okumalar.


26 Mart 2015 Perşembe

Neden Goodreads?


Tam da şimdi Goodreads sayfamda bir güncelleme yaparken fark ettim de blog'da bunun üzerine hiç yorum paylaşmamışız. Ve bir Goodreads delisi olarak bunu nasıl gözden kaçırdım inanın bilmiyorum. Konuşmamı çok uzun tutmayacağım, sadece kısa bir şekilde Goodreads kullanma sebeplerimi sıralayacağım. Buyurun o sebepler: 

  • Beğendiğim yazarların bütün kitaplarını aynı sayfada okuyucuların puanları ile beraber görebiliyorum.
  • Birçok farklı ülkeden insanların yorumlarına ulaşabiliyorum.
  • Arkadaşlarımı ya da listesini beğendiğim herhangi birinin listelerini takip edebiliyorum.
  • Yıllık okuma hedefi belirliyorum. Hedef belirlemek her zaman için büyük fark yaratıyor, daha çok kitap okuyorsunuz.
  • Beğendiğim yazarları takip edebiliyorum, kimisinin kendi paylaştığı video ya da yazılara ulaşabiliyorum.
  • Currently Reading listesi okuduğum kitapları daha hızlı bitirmeme teşvik ediyor. Sayfa sayısını güncelledikçe kitap okuma aşkı gelenlerdenim.
  • Okuduğumuz kitapları baz alan önerileri seviyorum.
  • Kitapları istediğim şekilde sınıflandırabiliyorum.
  • Arkadaşlarımın okumak istedikleri kitap listesine göre onlara hediyeler seçebiliyorum. Ve inanın büyük bir kolaylık sağlıyor. 
  • Çok eğlenceli testler çözebiliyorum, kitapla ilgili olsun da ne olursa olsun. 
  • Sık bir şekilde takip edemesem de günün alıntı sözleri hoşuma gidiyor.
  • Goodreads Voice ve Goodreads Awards listeleri okuyacağım kitapları seçerken çok yardımcı oluyor.
  • Sitede olmayan kitapları ekleyebiliyorum.
  • Kendime uygun bulduğum gruplara üye olabiliyor, tartışmalara katılıyorum.
Goodreads'in sevmediğim bir özelliği var ki o da Türkçe olmaması ve buna bağlı olarak listelerde Türkçe kitapların çok fazla yer almaması. İngilizce olması sorun değil ama özellikle En İyiler listelerinde sadece İngilizce yazılmış kitaplar görmek insanı sıkıyor. 

24 Mart 2015 Salı

Yorum: Elizabeth is Missing (Emma Healey)


İsim: Elizabeth is Missing
Yazar: Emma Healey
Sayfa : 320
Yayınevi: Penguin

Ben bu kitaba ba-yıl-dım! Okuduğum en farklı kitaplardan biri olduğunu söyleyebilirim çünkü ilk defa okuduğum bir kitap 80 yaşının üzerinde olan bir kadının bakış açısı ile yazılmış hem de anlatıcı olmasına rağmen kısa dönem hafızası cidden berbat olan bir kadının bakış açısı ile. Ama bunun dışında kitabı sevmemin en büyük sebebi sanıyorum kitabın bir çok türü içinde barındırması: gizem, aile, biraz korku, azıcık komedi. Sanırım romantik hariç her tür var bu kitapta. Emma Healey tüm bu türleri gerçekten de çok güzel bir şekilde birbirleri ile harmanlayıp okura sunmuş. Çok da iyi etmiş.

Kitabın ana karakteri aynı zamanda anlatıcısı Maud, başta da dediğim gibi hafıza problemi yaşayan yaşlı bir kadın, yumurta haşlamaya gidiyor ne yaptığını unutuyor, markete gidiyor ne alacağını unutuyor, dışarı çıkıyor nerede olduğunu ne yaptığını unutuyor. Unutuyor diye yazmak şu an benim için çok kolay belki ama inanın kitabı okurken kendimi Maud'un yerine koyabildim. Yazar kalemini konuşturmuş. Ve sanki Maud'un yerindeki kişi benmişim gibi kafam karıştı, acı çektim ve üzüldüm. Ama tüm bu unuttukları şeylerin arasında yakın zamana dair unutmadığı bir şey var ki o da arkadaşı Elizabeth'in kayıp olduğu. O nasıl oluyormuş ki dediğinizi duyar gibiyim, aslında hiç de garip değil çünkü Maud unutkanlığının hayatına olan etkisini azaltmak için küçük küçük notlar tutuyor ve bir şekilde, hafızası her kendini sildiğinde o küçük notlardan birine rastlayıp Elizabeth'in kayıp olduğunu hatırlıyor ya da biliyor desek daha doğru olur. Tabi küçük bir sorun da var bu süreç de o da Maud'un bu notların ne zaman yazıldığını ya da hala geçerliliklerini sürdürüp sürdürmediklerini bilemiyor olması. Böyle zorlu bir süreç anlayacağınız. Tüm bu sıkıntılarının yanında çevresindeki hiç kimse onu adam akıllı kale almıyor, kızı Helen bile. Gerçi bir yandan da haklılar, bunak unutkan bir kadının dediklerinin ne kadarına inanabilir ki bir insan her ne kadar sürekli Elizabeth kayıp diye yakınıp dursa da...

Kitapta bir yandan Maud'un geçmişine tanık oluyor öbür yandan da kayıp komşu gizemini çözmeye çalışıyorsunuz. Bu durum benim çok hoşuma gitti, sadece bir durum ön planda değil ama iki ayrı durum birbirleri ile o kadar güzel birleşmiş ki okurken inanılmaz zevk aldım ben. Tüm bunların yanında bir de Maud'un gençliğindeki trajedi var ki ne olduğunu söylemeyeceğim heyecanı kaçmasın her ne kadar kitabın başlarında ne olduğunu öğreniyor olsak da. İşte kitabın sevdiğim diğer yanı da şimdiki zaman ile -ki hafıza bozukluğu söz konusu olan bir kadının şimdisinden bahsediyoruz- geçmiş arasında o kadar yumuşak ve akıcı geçişler var ki yazarın size bir tarih vermesine gerek kalmadan hangi paragrafın şimdiki zamana hangisinin geçmişe ait olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Her ne kadar anlatıcının kafası karışık olsa da okur olarak biz yapboz parçaları gibi parçaları birleştirebiliyoruz tabi son ana kadar ne olduğunu çözemiyoruz orası ayrı. İşte kitabın en güzel yanı da bu.

Kitap bana Memento'yu hatırlattı, özellikle konusunu ilk duyduğumda aklıma hemen Memento gelmişti. Tabi hafıza kaybı ve notlar dışında pek ortak noktası yok. Yine de hafıza kaybı olan birinin bir gizemi çözmeye çalışması kitaplarda çok da sık  rastladığımız bir şey değil.

Ben kitabı çok sevdim, böyle gizemli ama aynı zamanda aile kitaplarını sevenlere okumalarını öneririm.


Bibliomaniacs Puanı:



22 Mart 2015 Pazar

Yorum: Alışverişkolik ve Amerika Rüyası/Shopaholic Takes Manhattan (Shopaholic #2)



İsim: Alışverişkolik ve Amerika Rüyası
Orijinal Ad: Shopaholic Takes Manhattan
Yazar: Sophie Kinsella
Sayfa: 387
Yayınevi:Dell Publishing Company

Bu sıralar tam bir kitap delisiyim, Kpss'ye küstüm ve kendimi kitaba verdim. Hani bu durumdan da pek haz alıyorum doğrusu. Ve evet hala Alışverişkolik serisini okumaya devam ediyorum! Henüz Alışverişkolik serisine başlamayanlar, buyurunuz ilk kitap için yorumum, spo yok korkmayın. 

Ve gelelim kitaba, öncelikle belirtmeliyim ki ben bu kitabı ilkinden daha çok sevdim, her ne kadar romantik kitaplarda tercihim asıl çiftin ilişkileri başlayana kadarki süreci okumak olsa da bu kitap su süreçten sonrasını konu almasına rağmen benim için ilkinden çok daha eğlenceli ve merak uyandırıcı oldu. -Bu arada filmi izleyenleriniz varsa film ilk iki kitabın birleşimi. - 

Kitap hakkında çok fazla bir şey söylemeye gerek yok sanırım, adından belli.. Bir şeyler söyleyecek olsam spo veririm diye korkuyorum. Fakat önceki yorumumu okuyanlar bilir, ilk kitapta sıkılmıştım Becky'nin düşüncelerini okumak zor gelmişti fakat bu kitapta aynı şey söz konusu olmadı her cümlesinden ayrı zevk aldım. Sophie Kinsella'ya bir defa daha aşık oldum diyebilirim, tam benim zevk aldığım esprileri, detayları kullanmış bu kitapta. Kitabı okumadım yaşadım derler ya işte bende öyle oldu. Aslıda daha kitabın başındayken yeni kitaplar alınca bu kitabı bir an önce bitirip onlara geçmek istemiştim ama açıkçası kitabı bitirdikten sonra acaba yanlış bir karar mı aldım, Alışverişkolik serisine devam mı etsem diye düşünmedim değil. Ama seri kitaplarda kesinlikle bir ara verilmesinden yanayım -çok uzun değil tabi ki- çünkü bu seri oldukça uzun ve ben böyle durumlarda seriden soğuyorum. Böyle olsun istemediğim için de 3. kitaba yani Alışverişkolik ve Kardeşi'ne şu sıralar başlamayı düşünmüyorum. 

Son olarak bu kitabı bitirdikten sonra düşündüm de acaba ilk kitaba haksızlık mı ettim, sorun bende miydi de o kadar sevemedim diye bir süre düşündüm ama her ne olursa olsun ben bu kitabı daha çok beğendim. Chick-lit severler de bu seriye hala başlamadıysa hiçbir şey için geç değil, hemen serinin ilkini sipariş edin ve okumaya başlayın. Aman tüm seriyi sipariş etmeyin, ne olur ne olmaz :) 

Bibliomaniacs Puanı:



20 Mart 2015 Cuma

Top 5 Cuma - Hayal Kırıklığı #1




Uzun zamandır Top5 Cuma listesi yayınlamadığımızın farkındayım. En başından beri her hafta yayınlamayacağımız belli  olsa da arayı bu kadar açmak beni hep rahatsız etmişti. Birkaç haftadır sürekli bir liste hazırlıyor ve siliyorum, fakat en sonunda bir karar verdim ve içeriğinin çok iyi olacağını düşündüğüm ama ne yazık ki okuduktan sonra beni büyük hayal kırıklığına uğratan kitapları sizlerle paylaşmak istedim. Aslında biraz da korkmuyor değilim bu listeyi paylaştığım için zira içlerinde bir tanesi var ki onu sevmeyen pek kişi duymadım. Ama tüm cesaretimi topladım ve bu işe kalkıştım, yoksa içimde kalacaktı. 

#1 - Sinestezya

Bir kitabın konusu bu kadar güçlü olup da bir insanı okurken ancak bu kadar sıkar. Kitabı kitapçıda görür görmez merak etmiş ve kısacık bir araştırmanın ardından -araştırmadan nadiren kitap satın alırım da- hemen satın almıştım. Kitapçı kitabın çok yeni olmadığını ama hala çok popüler olduğunu söylemişti, gerçi bu kitaba ilk ve son sadece orada rastlamıştım orası ayrı. Cep boy olması, tasarımı, konusu her şeyi mükemmel görünüyor olsa da ben bir türlü bu kitabı bitiremedim. Asıl konu karakterlerin garip yaşamlarının gölgesinde kalmış ve bu durum kitabı okurken canımı çok sıktı. Kitabın kapağının yanı sıra ön ve arka kapağın iç kısımlarında sinestezya ile ilgili şematik bilgiler vardı, böyle olunca sanıyorum kitaptan daha bilimsel ya da daha ağır gerçekler bekledim ama kitap bir türlü sıradanlıktan çıkamadı. Böyle bir malzeme de kitapla birlikte yitip gitmiş oldu benim için. O yüzden bu kitap şu zamana kadar okuduğum için tek pişman olduğum kitaptır. Listedeki diğer kitaplar beni hayal kırıklığına uğrattı belki ama onları okuduğum için pişman olmadım hiç.

#2 - Kayıp Gül 2 (Ölümsüz Kalp)

Kayıp Gül'ü o kadar çok beğenmiştim ki ondan sonra yazarın hangi kitabı çıktıysa ya aldım ya da bir arkadaşım hediye etti. O kadar delisi oldum anlayacağınız. Ama nedense hiçbir kitabında Kayıp Gül'den aldığım zevki alamadım. Fakat kıyaslamak gerekirse -çok fazla kıyaslama yapıyorum bu sıralar sanırım- içlerinde en vasatı Kayıp Gül 2 oldu, bilmiyorum ben mi yanlış bilgi edindim ama çocuk kitabı gibi bir şey bu kitap. Kesinlikle ve kesinlikle Kayıp Gül 2 olarak anılmamalı diye düşünüyorum çünkü çizgileri farklı. Ben yine  de Kayıp Gül'ün hatırına yazarın kitaplarını almaya devam ederim büyük ihtimal ama size Ölümsüz Kalp'i açıkçası tavsiye etmiyorum. 

#3 - Mem ile Zin

Bu listeye eklerken en çok endişe duyduğum kitaplardan biri Mem ile Zin oldu. Sebebi de yazarından ötürü. Son yazılarımızı okuduysanız ya da şöyle bir göz gezdirdiyseniz bile yazarın Vefa Apartmanı kitabına yorumumuzu görmüşsünüzdür. Fakat ne yazık ki o kitabı ne kadar sevdiysem bundan da o kadar nefret ettim. Nefret biraz fazla kaçıyor belki ama... sevmedim.  Açıkçası yazarının Sadık Yalsızuçanlar olduğunu fark edeli de çok olmadı. O anda nasıl bir şok yaşadığımı tahmin edemezsiniz. Tabi şokun sebebi yazarı bilmediğim için bu tarz bir roman yazmasını beklemiyordum açıkçası, Vefa Apartmanı ile bu kitap çok farklı bir çizgide ama ben bir tercih yapacak olsam kesinlikle Vefa Apartmanı'nı seçerdim. Mem ile Zin bana çok basit geldi, hikayeyi şu an doğru düzgün hatırlamıyorum bile, okuyanlar ne düşünüyor bilemiyorum tabi. Açıkçası kitap fuarından alırken de çok kararsız kalmış ama sonunda kapak tasarımının büyüsüne kapılıp almıştım. İçeriği bir yana kitaplığında fena durmuyor hani.

#4 - Elif

Ve gelelim Paulo Coelho'nun şu zamana dek okuyup da en sevmediğim kitabına. Evet Paulo Coelho farklı şeyler denemeyi seviyor ama benim için hala en güzel kitapları Simyacı, Veronika Ölmek İstiyor, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım -yazarken yoruldum- olarak kalacak. Hala okumadığım bir çok kitabı olduğunu söylemeliyim tabi. Gelelim, Elif'e kitabı sevmememin tek sebebi var: konusu. Zar zor bitirmiştim okurken, hiç bana göre bir kitap değil. Acaba çok farklı bir boyutu vardı da ben mi anlamadım diye düşünüyorum ara sıra ama yok, ben bu kitabı sevmedim. 

#5 - Aynı Yıldızın Altında

Ve gelelim bu listeye eklerken en çok endişe duyduğum kitaba. Ama şöyle bir şey var ki herkesin zevkleri aynı olmak zorunda değil gerçi bence bu kitap zevkin çok da ötesinde bir yerde. Daha önce Divergent yorumumda bu kitaba 'olmayan' sevgimden kısaca bahsetmiştim. Kitabı sevmememin en büyük nedeni olarak çevirinin kötü olmasını görüyorum. Kitabı çok kısa sürede bitirdim evet ama açıkçası pek zevk almadım okurken sadece sonunda ne olacak merakı ile okudum. Son demişken, bence kitabı en güzel yanı ya da tek güzel yanı mı demeliyim bilemedim neyse o da sonunun okuru şaşırtması olmuş. Açıkçası bunun dışında ne anlatımı ne de karakterleri sevdim. Ah, unutmadan kapak tasarımı bir harika! Hakkını yemeyelim, tasarımcının ellerine gözlerine sağlık. Şu ana kadar en beğendiğim kapak tasarımlarından biridir kendisi :)

İşte şu ana kadar beni hayal kırıklığına uğratan kitaplar bunlar, aslında birkaç tane daha vardı ama çok abartmayayım istedim. Benden bu kadar ama sevgili bibliomaniac arkadaşımın listesi de yakın zamanda gelecek. Kendisinin listesi benimkinden oldukça farklı emin olabilirsiniz. Bir sonraki yazıya kadar bol kitap okumalar...

18 Mart 2015 Çarşamba

Yorum: Vefa Apartmanı




Başlık: Vefa Apartmanı
Yazar: Sadık Yalsızuçanlar
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa: 301

"Zulme adalet adını verdiler."


Merhaba bibliomaniac'lar!

Bu sefer farklı bir şey deneyelim istedik ve ikimizin de şu ana kadar bu sene içinde okuduğumuz en güzel kitaba yorumu birlikte yapalım dedik. Bu yorumu yazarken fazlasıyla heyecanlıyız yazdıkça da bu heyecanımızın sebebini size anlatmaya çalışacağız ama hatamız olursa mazur görünüz^


"Tevfik Bey'i anlatmak ne kadar zormuş, kusursuzluğa yakın bir karakteri anlatmanın anlamı da kalmıyor."


Bizim de aslında tam olarak hissettiklerimiz bu şekilde, "kusursuzluğa yakın" bir kitabı anlatmak oldukça zormuş. Kitabı bu kadar kusursuz yapan da zaten anlatılan karakter. Bir çoğumuz Tevfik İleri'nin kim olduğunu belki de bilmiyordur, itiraf etmek gerekirse şahsen biz  de adı dışında kendisi hakkında pek bir şey bilmiyorduk. İşte bu yüzden kitabın yeri bizde ayrıdır- böylesine bir karakteri/aileyi bizimle tanıştırdığı için,  okurken anlayacaksınız demeye çalıştığımızı çünkü kitap "vay, böyle insanlar kalmış mı" dedirtiyor. 


Bu kitapla internette sürekli karşılaşmamıza rağmen nedense elimiz hiç satın al butonuna gitmiyordu. Doğrusu biz bibliomaniac ladies olarak her kitabın okunma zamanının olduğunu düşünüyoruz, yani her kitap tam da ihtiyacımız olduğunda karşımıza çıkar ve onu daha iyi idrak edebilmemizi sağlar gibi ve bu kitabı da tam ihtiyacımız olduğunda okuduk. 

Lafı uzatmayalım ve kısaca kitabın bize kattıklarından bahsedip yavaştan yorumun sonuna gelelim istiyoruz.7

Bu kitap bize ; 

  • öncelikle bir insan nasıl olunur
  • iyi bir eş ve iyi bir baba/anne nasıl olunur
  • iyi bir devlet adamı nasıl olunur
  • bu hayatta birilerinin hakkını yemeden nasıl yaşanır
  • ve belki de en önemlisi tüm bunları başarabilmek mümkün müdür?
işte bunları öğretti.

.....

Biliyoruz biz de farkındayız çok monoton bir yazı oldu ama inanın yazamıyoruz. Kitabı okurken sürekli heyecanlanıp yoruma bunu da ekleyeceğim, yoruma şunu da ekleyeceğim diyorduk ama fark ettik ki bu heyecanı yoruma aktaramayacağız. Acaba kitabı okuduğumuz zaman ya da şimdilerde kitap hakkında ki konuşmalarımıza ait ses kaydı/video falan mı eklesek dedik ama olmadı cesaret edemedik, böyle de kuru kuru oldu sanıyoruz, affedin. Ama kitabın bizde bıraktığı etkiyi kısaca şöyle anlatalım, kitabı bitirmemizin üstünden neredeyse 3 ay geçmiş olmasına rağmen biz hala kitaptan bahsediyoruz ve bahsederken de sanki ilk defa okuyormuşuz gibi heyecanlanıyoruz. Demek ki bu kitap o kadar iyi ve gerçekten okunası hatta okumadıysanız hala hemen şimdi okumaya başlayın.

Söylememiz gereken en önemli şeyi en sona sakladık, sevgili yazarımız Sadık Yalsızuçanlar'a binlerce kez teşekkür ediyoruz. Biz hala dilimizden Tevfik İleri'yi düşüremiyorsak bunu kesinlikle yazarımıza borçluyuz. 

Bibliomaniacs Puanı : 




14 Mart 2015 Cumartesi

Yorum: Yürüme


Başlık: Yürüme
Yazar: Oruç Aruoba
Yayınevi: Metis
Sayfa: 222

"İnsanlar yanyana yürümesini bilmiyorlar ki-
hep birbirlerinin üstüne üstüne yürüyorlar."

Ben hayatımda belki de ilk kez bir kitaptaki cümleleri anlamak için defalarca okudum. Bir cümle iki cümle de değil hani neredeyse tüm kitap... İşte hep derim felsefe bana göre değil diye, ama işte hem kitap tasarımına hem de bir blog yorumuna aldandım ve sonuç ne yazık ki böyle oldu. Yoruldum, çok yoruldum. Felsefeden anlamayan daha da ötesi haz etmeyen birisi olarak yorum yapmak haddime olmasa da içimi dökmek istedim. Belki de kendime yandaş arıyorum, felsefe sevmeyen tek insanın ben olmadığımı duymak istiyorum, kim bilir... 

Kitabın en sevdiğim kısmı Uygarlık Üzerine Notlar bölümü oldu. Kitabı okursanız bu bölümü neden daha çok sevdiğimi eminim anlayacaksınız. Okumayı düşünmeyenler için, sormadınız ama ben söyleyeyim: kafayı patlatmadan adam ne demiş anladım da ondan sevdim bu kısmı. Diğer bölümleri pek anlamadığım için... 

Aslında anlamamak da değil bu, Oruç Aruoba seviyor bir cümleyi onlarca farklı şekilde söylemeyi, öznesini, yüklemini, zarfını, zamirini hepsinin yerini değiştirip, tekrar tekrar okutuyor. Yazarın tarzı bu ama ben pek sevmem böyle şeyleri, normal hayatımda da bir şeyi bir kez duymak isteyen biri olduğum için belki de bu kitap bana birkaç beden fazla geldi. O yüzden okurken hep 'tamam anladık, bir kez daha söylemeye ne gerek var' deyip durdum. Belki de aslında anlamadım, aslında Oruç Aruoba'nın anlatmak istedikleri tamamen farklı şeylerdi, kim bilir.. Evet kesin anlamadım ben, kimi kandırıyorum ki. Bir de gelmiş kendi çapımda kitabı eleştiriyorum. Ama artık çok geç, kitabı bir kez daha okuyacağımı sanmıyorum. Hem böylelikle Oruç Aruoba kitap koleksiyonu yapma fikrim de suya düşmüş oldu. Mutsuzum. Demiştim ya tasarımı sevdim, ben karmaşık resimlerdense ya da bir fotoğrafı alıp kapak niyetine basmaktansa böyle sade tasarımları seviyorum, yazara ait tasarımlar oluyor bunlar ya da yayın evlerine. Bir nevi imzaları gibi yani. Ama işte kısmet değilmiş koleksiyonlarını yapmak. 

Neyse gecenin bir yarısı yorum yazınca benim çenem düşüyor hep sanıyorum. En iyisi susmak ve yeni bir kitapla yeni bir maceraya başlamak... 

P.S: Böyle kitap kapakları görmek istiyorum. Hatta ben sipariş verirken kenar kısımları simli ve dokusu farklı zannedip almıştım, öyle çıkmadı. Öylesi çıkarsa daha bir güzel olur, demedi demeyin.

Bibliomaniacs Puanı:


(bu puanı utana sıkıla veriyorum beni affedin felsefe severler)

12 Mart 2015 Perşembe

Yorum: Lüzumsuz Adam


Başlık: Lüzumsuz Adam
Yazar: Sait Faik Abasıyanık
Sayfa: 87
Yayınevi: Türkiye İŞ Bankası Kültür Yayınları

Mutsuzum, son bitirdiğim kitaplarda aradığımı bir türlü bulamadım. Bu cümleden sonra yoruma devam etmek biraz anlamsız belki de ama ben yine de yazacağım zira bu gece çenem çok düşük.. 

Sait Faik Abasıyanık'ı severim. Bundan önce sadece bir kitabını okudum ve o bir kitap bana yetti, ortaokula giderken Türkçe öğretmenimiz hediye etmişti Semaver'i, ondan yeri ayrıdır belki de. Eskiler, eskiler... Peki bu kitabını neden sevmedim?!. İşte bunu bilmiyorum, tabi bir yazarın tüm kitaplarını seveceğiz diye bir şey yok ama ben böyle ummamıştım hiç. 

Kitabı hangi kelime ile tanımlasam diye düşünürken, gözüme bir bilgi çarptı: Sait Faik'e bu kitabı yazarken siroz teşhisi konmuş ve o zaman buldum kelimemi 'yorgun' , kitabı okurken bana geçen his yorgunluk, halsizlik, tükenmişlik oldu. Eh bu durum benim de modumu düşürdü. Galiba ondan bu kitaba o kadar ısınamadım, tamam bir kitabı okurken duyguları bana geçsin isterim ama hayattan bezmişlik ise söz konusu olan duygu, kalsın ben almayayım. Kitabın içinde sevdiğim hikayeler de oldu, aman bitse de sonrakine geçsem dediklerim de. Ama bunlar bir yana,  bu kitap da yolculuk sırasında okunacak bir kitap bence. Böyle diyorum çünkü çok kısa bir sürede bitirdim kitabı. Bu hıza, kitabı çok sevmiş olmam gerek aslında ama.. Yine de okuduğum için mutluyum, eski günleri hatırladım bana iyi geldi bu durum. Kitaplığıma gidip ortaokul zamanlarımda okuduğum diğer kitapları da okumadık istedim mesela.

Neyse sadede gelecek olursam, bunlar demek değil ki Sait Faik'in diğer kitaplarını okumayacağım, aksine bütün kitaplarını bitirmeye kararlıyım. Sadece bu kitaplar elektriğimiz pek uyuşmadı o kadar... 

İyi geceler...

Bibliomaniacs Puanı:


7 Mart 2015 Cumartesi

Yorum : İstanbul'un Nåzim Planı...


Başlık:  İstanbul'un Nåzim Planı...
Yazar: Sunay Akın
Yayınevi: Çınar
Sayfa: 143

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,

Bilgiye aç olduğumu hissettiğim zamanlarda en çok okumak istediğim yazarlardan biridir Sunay Akın. Nedendir derseniz, kendisinin kitaplarını daha önce okumayanlar için Sunay Akın'ın kitaplarını bir cümle ile hemen açıklayayım. Sunay Akın'ın 200 sayfayı bulmayan bir kitabında bile bir dünya bilgi vardır da ondan. 

Bu kitap adından da anlaşılacağı gibi Nazım Hikmet ile ilgili. Kitapta 39 başlıktan oluşan 39 farklı hikaye var. Birçoğu da Nazım Hikmet ile ilgili, direkt ilgili olmasa bile bir yerden ilişkili. Sunay Akın'ın sevdiğim diğer yanı da başlıkların çok orijinal olması, tabi biraz da çılgın: Kız Kulesi'nin Damat Adayı, Çelik Zürafa, Nezle Adamlar, Bu Karpuz Çok Kırmızı gibi.. Sizi bilmem ama ben bu tarz okuyunca merak ettiren, eh hafif de güldüren başlıkları pek severim. Sonuç olarak bu kitabı da çok sevdim. Tam da yolculuk kitabı, hemen her gün 3 saatini yolda geçiren biri olarak Sunay Akın'ın kitapları hep en sevdiğim kitaplardan olmuştur. Lafı uzatmaya gerek yok, Nazım Hikmet'i birazcık merak ediyorsanız, bir de şaka ve ciddiyet karışımı bir kitap okumak istiyorum diyorsanız işte bu kitap tam sizlik. Minik bir uyarı yapayım, ben bütün içerik Nazım Hikmet ile ilgili sanmıştım ama ortalara doğru Nazım Hikmet'in alakalı olmadığı yazıları okuyunca küçük çaplı bir hayal kırıklığı yaşadım, kötü bir şey mi ? hayır tabi bu durum sadece benim beklentilerim ile ilgili. Yalnızca siz de aynı durumu yaşamayın istedim hepsi bu.

Bibliomaniacs Puanı: