Transparent White Star

Playlist

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Yorum : Aşk Cephesi



Başlık:Aşk Cephesi
Yazar: Bahadır Yenişehirlioğlu
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa: 276


     Yihhuuuuu yorum yazmayı çoook özledim :D Merhaba kitapseverler :) Bugün uzun süredir okumaya çalıştığım bir kitaptan bahsedeceğim. Uzun süredir dememi amanın sakın kitaba yormayın bu durum tamamen benimle alakalı :) Aksine kitabımız çook güzel ve akıcı bir roman yoksa iki roman mı demeliyim? Bir romanın içinde bir roman daha.. Kitabımız iki romanın içinde gidip geliyor. Ana karakterimiz Selim bir yolculuğa çıkıyor yanına bir "kitap" alarak. Biz hem Selim'in hikayesini dinliyoruz hem de okuduğu kitabınkini. Bu romanda ne yok ki; aşk, özlem, dostluk ve düşmanlık, bir tarafın sebebini bile bilmediği sadece bir macera olsun diye diğer tarafın evlerini ellerinden almaya çalışanları kovmak için uğraştıkları bir savaş, mübadele, ayrılık... İçinize dokuna dokuna okuyacaksınız.

     Kitabımız Çanakkale hakkında yani aslında şöyle ki mübadeleyle ayrılmış iki aşığın torunlarının birbirini bulması ile bir mübadele dönemine göz atıyorsunuz bir de Selim'in okuduğu kitap sayesinde Çanakkale'ye bakıyorsunuz. Doğrusu ben Çanakkale hakkında çok kitap okumuş olmamdan dolayı Çanakkale ile ilgili romanlar çok ilgimi çekmezdi ama bu aralar aklımda hep Anzaklar vardı bu kitapta tam üstüne geldi. İki karakter- Ali ve Joe. Bir Ali'nin Çanakkale'ye gelişine bakıyoruz bir Joe'nun. Bir Ali'deki inanca bakıyoruz bir de Joe'daki. Anzakların nasıl kandırıldığını görüyoruz.

      Ah bir de kitabımızın her bir sayfasından aşk akıyor. Ali'nin Elif'e, Joe'nun Binda'ya, Selim'in Angela'ya aşkı ve mübadele sebebiyle ayrılmış dede ve ninemizin aşkı. İçinize dokunan bolca aşk cümlesi var kitapta. Bir de mektuplar var tabi aşıkların birbirlerine yazdığı. :)

      Kitapta sevmediğim tek nokta sonlarda çok alakasız bir karakterin ölümü oldu. Okurken ne gerek vardı şimdi dedirtiyor insana, sanki bir dizide yayın saatini doldurabilmek için sahneler saçma şekilde uzatılır ya bu da öyle geldi, kitap uzatılmaya çalışılmış gibi. Lakin yazarımız bunu da çok güzel ele almış ve okur olarak o ölümü okurken de duygulanıyorsunuz. Bahadır Yenişehirlioğlu bu yılın en iyi roman yazarı ödülünü almış, bence bu ödülü sonuna kadar hak ediyor.


Bibliomaniacs Puanı : 

 

Uygun Fiyat Listesi : 

D&R : 12,38 TL
Kitap Yurdu :12,37 TL
İdefix : 11,55 TL
Babil.com : 12,38 TL
    


29 Ağustos 2014 Cuma

Top 5 Cuma - En Güzel Kapak Tasarımları

Merhaba kitap dostları,
Bu sıralar nedense en çok takıldığım şey Türkiye'de düzgün tasarlanmış kitap kapaklarının olmayışı. İnternette dolanırken bakıyorum çok güzel yabancı kitap tasarımları var, sonra dönüp kendi kitaplığıma bakıyorum ve neredeyse hiç düzgün kitap kapağı yok. Eh ben de böyle dertlenince dedim ki şöyle 5 güzel kitap tasarımı bulayıp da herkesin gözü gönlü açılsın. Bu seferlik yabancı kitaplardan ama bir dahakine -bulursam- Türk yayınevlerinin tasarımlarını paylaşacağım.

#1 - Fahrenheit 451


Aslında o kadar güzel tasarımlar vardı ki, içlerinden sadece 5 tanesini seçmek oldukça zor oldu benim için. 
Ve tabi ki ilk sırada Fahrenheit 451 var. Nasıl olmasın ki, bir kitap tasarımı bu kadar yalın ama bir o kadar da kitapla bütünleşmiş olur. Kullanış bakımından ne kadar rahat olur bilinmez ama bu kitap tasarımı bence gelmiş geçmiş en iyi tasarım. Kitaba olan ilgimden bunu kayırıyorum sanmayın sakın :)
(Kitap yorumu için tık tık)

#2- On Such a Full Sea


Bu kitabın kapak tasarımı bir o kadar sade ama kılıfı ile birlikte harika bir uyum içerisinde. Kitap bir bilim-kurgu romanı ve gelecekte geçiyor. Eh durum böyle olunca bence böyle bir tasarım hiç de fazla kaçmamış kitaba ;)

#3- Eat, Pray and Love


Evet ben kesinlikle beyazın ağırlıklı olduğu sade kitap tasarımlarına bayılıyorum! Bu kitap tasarımında beni en çok çeken şeyse eat, pay ve love kelimelerinde kullanılan materyaller oldu. Hepsi kelimelerin anlamları ile alakalı. Kitabı sevdiğim söylenemez ama kapağı için diyecek bir şey yok.

#4 - What Left of Me


Yine sade bir tasarım ama kitabın adı ile kapakta kullanılan fotoğraf o kadar bütünleşmiş ki birbirine başka ayrıntıya gerek kalmıyor.

#5- The Great Gatsby


Ve son olarak da başka bir klasik kitap kapağı daha. Bence bu kitap için tasarlanmış en iyi kapak bu, kim ne derse desin ^^



Daha fazlası için --> tık tık


26 Ağustos 2014 Salı

Yorum: Divergent/Uyumsuz



Başlık: Divergent 
Yazar: Veronica Roth
Yayınevi: Harper Collins
Sayfa: 480

Konusu:

Beatrice Prior'ın Chicago'sunda toplum, her biri belli bir erdemi yaşatmaya adanmış beş topluluğa bölünmüş durumda. Dürüstlük, Fedakarlık, Cesurluk, Dostluk ve Bilgelik. 
Beatrice, hem ailesiyle kalmak, hem de kendi benliğini bulmak istiyor ama ikisini birden seçemez. 
Genç yazar Veronica Roth heyecanlı seçimler, kalp kıran ihanetler, kan donduran sonuçlar ve beklenmedik aşklarla dolu karanlık bir geleceği anlatan gerilim serisinin ilk kitabıyla edebiyat sahnesine çıkıyor!
Her yıl, belli bir günde bütün on altı yaşındakiler, hayatlarının geri kalanında birlikte yaşayacakları grubu seçmek zorunda. 
Bu nedenle kendisi dahil, herkesi şaşırtan bir seçim yapıyor.


Okumak İçin Sabırsızlanıyorum listesindeki kitaplardan biri de Uyumsuz'du, kitabı sipariş ettiğimi ve kargonun gelmesini beklediğimden bahsetmiştim. Kargo kitapları teslim eder etmez okumaya başladım tabi ve iki gün gibi kısa bir sürede de bitirdim. John Green'in Aynı Yıldızın Altında isimli kitabının çevirisini okuduktan sonra öyle her kitabın çevirisini okumayaya yemin ettiğim için bu kitabın orjinalini aldım. Ayrıca Aynı Yıldızın Altında kitabını sevmeyen nadir insanlardan biri olarak tüm suçu çevirmende buluyorum. Neyse daha fazla bu olayı hatırlayıp sinirlenmeden Uyumsuz'a dönelim.

Kitabı orjinal dilinde okumama rağmen, şaşırtıcı derecede akıcı ve basit bir dil ile karşılaştığımı söylemeliyim. İtiraf etmek gerekirse kitabı ilk elime aldığımda 'amanınn, ne yaptım ben' diye düşünmedim değil. Buna rağmen hayatımda okuduğum en kalın aynı zamanda da en basit İngilizce kitaptı diyebilirim tabi en eğlencelilerinden de biri. 

Kitabı okumadan önce filmi izlediğim için açıkçası biraz tereddütlüydüm ilk kitap için. Sonuçta aynı şeylerden bahsediliyor olacaktı ama umduğum gibi olmadı neyse ki. Kesinlikle kitap okumak çok farklı bir duygu bu kitapla bunu bir kez daha tescil ettim. Bazı kısımları filminden tabi ki farklıydı ama onun dışında birebir aynı olmasına rağmen sanki bambaşka bir hikaye ile karşı karşıya kalmış gibi hissettim okurken, yazarın tasvirleri Tris'in iç dünyasını yansıtması o kadar profesyonel bir şekildeydi ki okurken kitapla bütünleştir ister istemez. Tabi filmi izlememin de bir artısı olmuştur ki, özellikle mekanları kafamda canlandırırken hiç zorlanmadım. Kitaptaki asıl karakterler kesinlikle okurun seveceği tiplerdi tabi kötüler de okurların eline geçirse bir kaşık suda boğacağı. Bu kitap ile ilgili her şey kitabın distopya bir roman olmasına ve gelecekte geçmesine rağmen oldukça gerçekçiydi bence. Okurken yadırgadığım bir durum, 'aman şu da böyle olsaymış daha iyi olurmuş sanki' dediğim durumlar olmadı. Tüm bunlardan dolayı Veronica Roth'u en sevdiğim yazarlar listesine şimdiden eklemiş bulunmaktayım. Serinin diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum ama önce kendime birkaç gün süre tanıyorum ki kitabı iyice sindirebileyim ^^

Kitap ve filmin uyumu hakkında da bir iki çift laf etmek istiyorum aslında. Genelde kitap aşıkları sevdikleri bir kitabın film uyarlaması kitap ile bir gitmeyince oldukça sinirlenirler ama ben böyle bir durum yaşamadım. Kitap okumayı ne kadar seviyorsam film izlemeyi de bir o kadar seviyorum bu yüzden olaya biraz da objektif yaklaşmaya çalışıyorum. Filmler daha çok ticari amaçla yapılıyor, yapımcı ve yönetmen kadrosunun ilk düşündükleri filmin tutup tutmayacağı, getireceği gelir oluyor.. bu konuda hemfikiriz sanırım, aksini düşünen bir yapımcı ya da yönetmen var mıdır hiç sanmıyorum. Bu film için de aynısı söz konusu olmuş, bazı sahneler değiştirilmiş. Kiminde 'bu sahne değiştirilmeseymiş daha iyi olurmuş' dedim ama kiminde de 'doğrusunu söylemek gerekirse bu hali ekranlarda daha güzel durmuş' dedim. Hatta daha spesifik olmak gerekirse özellikle : Tris'in korku sahnelerinden biri (korkmayın spoiler yok) kitaptakinden daha farklıydı filmde ve bence filmdeki çok daha mantıklı olmuş. Alınmak gücenmek yok.. Zaten bir okur olarak, ben o kitabı film olarak kafamda okurken çekiyorum, o yüzden filmin kitaba sadık kalmaması benim için bir yerde önemsiz detaydan başka bir şey olmuyor. Demem o ki, filmi çeken kimseye karşı bir kin beslemiyorum, rahat olabilirler ^^ Sanırım böyle düşünmemin en önemli sebebi de bir kitapkolik olduğum kadar filmkolik olmamdan da kaynaklanıyor :)

İçerik hakkında çok fazla şeyden bahsetmek istemiyorum aslında.. Zaten çoğunuz da biliyorsunuzdur, malum senenin en konuşulan kitap/filminden biri oldu Uyumsuz. Son olarak bir anlaşma yapalım istiyorum, bu kitabı eğer benim yazımdan sonra okumaya karar verir de okuduktan sonra 'aman bu muymuş yani o kadar anlattığın' demeyin. Bu kitap, kısmen bir ımm.. karışık dondurma gibi bir şey. Yerken aşırı zevk duyarsınız, çeşit çeşit tatların keyfine varırsınız , hepsinin karışımı öyle bir haz verir ki size sizden mutlusu yoktur o an ama o kadar, üzerine bir bardak suyu içtikten sonra ağzınızda zerre tat bırakmaz. Bilmiyorum bu açıklama ne kadar yeterli oldu ama bu kitap işte öyle sadece anlık bir keyif ötesi yok. Öğrettiği, düşündürdüğü bir şey yok yine de okuması çok zevki orası ayrı bir konu ^^ İşte puanımı verirken de ona göre veriyorum, her kitabı kendi türündeki diğer kitaplarla kıyaslayarak.. Ondan dolayı bu kitabı bir Çalıkuşu ile , 1984 ile ya da ne bileyim Şah&Sultan ile yarışır mı diye düşünmeyin.. Hepsi farklı kulvarların yarışçıları ;)


Bibliomaniacs Puanı:



Uygun Fiyat Listesi:

İdefix: 58.17 TL (Set-İngilizce)

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Yorum: Struma




Başlık: Struma
Yazar: Halit Kakınç
Yayınevi: Destek Yayınları
Sayfa:231

"İstanbul açıklarında, 72 gün boyunca 769 Yahudi'nin dramı."


Kitap hakkında konuşmadan önce biraz Struma olayından bahsetmek istiyorum...
Struma, II. Dünya Savaşı sırasında Romanya'da Nazilerden kaçan Yahudilerin Filistine gitmek için kullandıkları geminin adıdır. Gerçi o kadar vasat bir durumdaymış ki gemi demeye bin şahit.. Romanya'dan yola çıkan gemi Ankara'dan geçiş emri gelmediği için İstanbul açıklarında 72 gün boyunca sefil bir durumda öylece durmak durumunda kalıyor. Küçücük bir gemi düşünün yatacak yer yok, bir ranzada 5-6 kişi birlikte yatıyor -buna yatmak denirse-, tuvalet sayısı az kullanılabilir olanı ise sadece 1 tane. Yiyecek sıkıntısı, su sıkıntısı var. Öyle bir gemi yani. Sonunda da Sovyet bir denizaltısı tarafından batırılıyor. Sebepse geminin içinde ajanların olması -göstermelik bir sebep tabi ki, içinde kimlerin olduğu pek tabii biliniyor-

Kitap da işte bu gemide geçen günler ve dünyanın bu duruma tutumu nasıl olmuş onun hakkında. Aslında bu konu sanıyorum biraz hassas bir konu o nedenle neyi nasıl desem bilemiyorum, okuduklarım kadarıyla bakabiliyorum olayı sonuçta ne bir tarihçiyim ne de bu konuya aşırı bir ilgim var. Sadece sıradan bir insan olarak bakabiliyorum konuya ve çok üzülüyorum. 

Halit Kakınç kitapta özellikle David ve İlse adlı kişiler üzerinde duruyor. Hatta kitabın başı da gerçek bir olay değil de bir kurgu havasında yazılmış. Kitabın beni memnun etmeyen yönü de bu işte. Böyle bir olayda roman havasından ziyade daha çok tarihi bir kitap şeklinde yazılmasını beklerdim. Gerçi kitap bir noktadan sonra o şekilde ilerliyor. Halit Kakınç, gemideki kişilerin listesinden tutun, çeşitli fotoğraflarla da kitabını desteklemiş. Bu da olayın ne kadar gerçek olduğunu okurun suratına çarpmaya yetiyor da artıyor aslında. 

Beni en çok ilgilendiren kısmı da Türkiye'nin olaya karşı tutumu oldu. Gerçi ortada pek bir tutum yok, ne denilirse onu yapmış Türkiye tabi bir yandan da gemidekilere yardım etmeyi ihmal etmemiş. Kitaba göre yardım daha çok Türkiyede'ki Yahudi localarından olmuş gerçi. Benim araştırmalarımda Kızılay'ın da yiyecek, içecek vs gibi yardımlarda bulunduğu yazıyordu. Tabi konu tarih olunca hele de böyle bir konu üzerine olunca neye güvenmeliyim cidden bilemiyorum. Bu konu hakkında okuduğum tek kitap da bu olunca, kararsızlık tavan vuruyor. Türkiye'nin tutumunu kitaptan bir alıntı ile sonlandırayım istiyorum.


Ah İngilizler, ah!.. Ne yapıyorsa onlar yapıyor aslında, biz de bize dokunmayan bin yaşasın diyerek çok da bir faydamız dokunmuyor kimseye.

Aslında kitap hakkında yorum yazmam gerek ama kitabı bitirmemin üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen olay beni o kadar etkiledi ki, kitaptan ziyade olay hakkında bir şeyler söylemek istiyorum sanırım ^^ 

Kitaba dönecek olursam, Halit Kakınç'ın ilk defa bir kitabını okudum ve yazarın kaleminin sürükleyici, ve anlaşılması gayet basit olduğunu düşünüyorum. Olay hakkında da oldukça fazla bilgiler sunmuş okuruna. 

Ayrıca kitabın kapak tasarımı da çok başarılı olmuş. Kitabı alırken kapak tasarımına dikkat edenlerin dikkatine :) 

Sonuç olarak, güzel ve okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Olay unutulmaması gereken bir olay olduğu için hakkında yazılan ne varsa bir okumalı aslında. 





Bibliomaniacs Puan:


Uygun Fiyat Listesi:

Kitapyurdu: 7.90 TL
İdefix: 8.40 TL
Okuoku: 9.52TL
DR: 10.8 TL



22 Ağustos 2014 Cuma

Top 5 Cuma - Okumak için Sabırsızlanıyorum!

Bundan sonra her Cuma bu sayfada başka bir Top 5 listesi ile sizlerle olacağız. Radyo programı sunuyormuş gibi hissettim kendimi bir an :) Bu haftanın konusu Okumak İçin Sabırsızlandıklarım, o kadar çok kitap var ki okunmayı bekleyen, henüz okuyamasam da en azından onlarla ilgili azıcık sohbet edeyim o da yeter diye düşündüm :) Hem belki bu listeden sonra bir aşk gelir de şu an okumakta olduğum kitapları hemen bitirir ve yenilerine başlarım. Kim bilir...





Evet, listenin başını kesinlikle Scarlet çekiyor. Cinder ile ilgili yorumumu yazarken Scarlet'ı ne kadar merak ettiğimi farkettim. Başka blog sayfalarında bu seri ile ilgili okuduğum yorumlar da daha çok heveslenmeme sebep oldu tabi. Scarlet, Lunar Chronicle Serisi'nin 2. kitabı. Sırasıyla seri : Cinder, Scarlet, Cress ve Winte'dan oluşuyor/oluşacak. Scalet'da hikaye Kırmızı Başlıklı Kız'ın etrafında dönüyor eh tabi ilk kitapta yarım kalan Cinder'ın hikayesi de kaldığı yerden devam ediyor. Bahsettikçe heyecanım artıyor ve bir an önce okuyup bitirmek istiyorum ^^


Ve listenin ikinci sırasında da başka bir bilim-kurgu, distopya romanı var. Fark ettim de, bilim-kurgu romanlarını o kadar okumak istememe rağmen en az okuduğum roman türlerinden biri. Kendimle çelişiyorum böyle bazen.
Divergent'ı uzun zamandır okumak istiyordum ama daha önce olsa bu listeye eklemezdim listeye girme sebebi filminden kaynaklanıyor. Kitabını okumadan filmini izlememek konusunda kendimle savaş halinde olan ben kendime yenik düşerek filmi izledim ve o da ne ?!. Bu film bir harika dostlar. Yani Divergent derken bile heyecanlanıyorum, gerisini siz düşünün. Şu sıralar idefix'ten sipariş ettiğim serinin gelmesini bekliyorum. Gelir gelmez okumakta olduğum tüm kitapları bir kenara bırakıp bu kitabı okumaya başlayacağım!




Başka bir bilim-kurgu romanı daha ama ne yapayım dayanamıyorum işte ^^ Hem bir Whovian olarak bu kitabı listeme almasaydım kendime ihanet etmiş olurdum. Kitap Doctor Who'nun ekranlarda daha önce hiç izlemediğimiz macerasını bizlerle buluşturuyor. Aslında Douglas Adams yıllar önce senaryoyu yazmış çekimlere de başlanmış ama BBC'deki grev nedeniyle yayınlanamamış bir türlü. İşte Gareth Roberts da o senaryoyu romanlaştırmış ve okurların beğenisine sunmuş. Eh ne diyelim bizlere de okumak düşüyor. Kitabı en yakın sürede satın alacağım, her ne kadar okunmamış kitap dolusu bir kitaplığım olsa da Doctor Who'ya bir ayrıcalık yapmaktan kimseye zarar gelmez değil mi :)

#4: Fedailerin Kalesi Alamut



Aslında bu kitabı satın alalı baya bir süre oldu ama ne yazık ki bir türlü okumaya fırsat bulamadım. Eh birazcık* kalın bir kitap olması da gözümü korkutmuyor değil tabi. Ama Alamut ve Hasan Sabbah ile ilgili olan ve herkesin beğendiği bu kitabı en kısa sürede mutlaka okuyacağım.  

                               #5: 12 Yıllık Esaret / Twelve Years a Slave


Solomon Northup'ın bu kitabı aslında filmi çekildikten sonra dikkatimi çekti. Ama şu sıralar filmini izlemeden önce kitabını okumaya takmış bulunmaktan ondan dolayı henüz filmi izlemedim. Biran önce kitabı okuyup filmini izlemek istiyorum. Filminden bahsedeni çok duydum, kitap aslında öyle kalın bir kitap da değil 200 sayfa kadar, merak ediyorum beni de içine çekebilecek mi diye. Okuyan varsa Türkçe'sini önerir misiniz merak ediyorum, birkaç yerde çevirisinin kötü olduğunu duyduğum için tereddütlüyüm. Ama öyle ya da böyle bu kitap da ilk fırsatta okuyacağım kitapların arasında.

Benim Top 5 listem böyle, sizin okumak için sabırsızlandığınız kitaplar hangileri ?
    

21 Ağustos 2014 Perşembe

Yorum: Cinder (Lunar Chronicles #1)





Başlık: Cinder
Yazar: Marissa Meyer
Format: Epub



Gelecekte dahi hikaye 'Bir varmış bir yokmuş..' ile başlıyor.


Sanırım uzun zamandır yorumunu yazarken en çok heyecanlandığım kitaplardan biri Cinder. Aslında bu kitabı yeni okumadım, ilk defa böyle bir şey yapıyorum ve okumamın üzerinden 2 ay kadar bir zaman geçmiş olmasına rağmen bunu takmıyor ve yorumumu yazıyorum. Çünkü bu kitaba yorum yazmazsam ol-maz!

Bu kitabın adını daha önce duymadıysanız dahi kapak resminden de anlayabileceğiniz gibi kahramanımız Cinder-ella. Evet, yanlış görmüyorsunuz Külkedisi. Ama bu bildiğiniz Külkedisi değil. Bu Külkedisi bir cyborg. Kafalar karışmaya mı başladı ne ^^ 
Kitabın konusu gelecekte New Bejing'de geçiyor. -Kitabı çok sevmemin nedenlerinden biri de olayların Amerika'da değil Çin'de geçmesi. Yazar buradan gözüme girdi zaten. Bazen farklı olmak güzel oluyor. - Cinder yani yarı robot olan karakterimiz bir mekanikçi, bozuk robotik ne varsa kendisi bunları tamir konusunda tam bir usta hatta New Bejing'de ondan iyisi yok.. İşte Prens Kai ile tanışmaları da bu sayede oluyor. Ama o sıralarda kraliyetin de Prens Kai'nin de tek derdi etkisi altında oldukları ölümcül bir virüs tehlikesi. Bir de hazır ortalık karışmışken daha fazla beklemek istemeyen saldırgan bir Lunar/Ay halkı var. İşte gelecekteki Külkedisi masalı da böyle başlıyor.

Ben kitabı neden sevdim:
  • Öncelikle kahramanımız çocukluğumuzun masal kahramanlarından biri. Benim de en sevdiğim diyebilirim.
  • Bir diğer sebep, ben Cinder'ın cyborg olması fikrini sevdim hatta bayıldım! Zaten bilim-kurgu oldu mu her şeyi severim ben pek ayırt etmem ^^ (Bilim-kurgu demişken, Doctor Who özlemim mi depreşti sanki ne?.)
  • Ayrıca Cinder'ın biraz.. ımm.. bozuk -yarı robot bir insan için başka hangi kelimeyi seçebilirdim gerçekten bilemiyorum- olması gerçekten çok güzel. Yani neden illa ki harika bir karakter imajı çizsin ki. Ne demişler hatasız kul olmaz.. Neyse çizgimizden ayrılmıyor ve yorumumuza devam ediyoruz. 
  • Küçüklüğümden beri en sevdiğim bir diğer şey ise Ay Savaşçısı/Sailor Moon. Hatırlarsanız eğer oradaki kedinin adı Luna idi yani Ay.. Bu kitapta da Lunar/Ay insanları olması bana her defasında Ay Savaşçısı'nı hatırlatıyor ve bu durum çok hoşuma gidiyor ^^
  • Yazarın hikayeyi değiştirme şekline bayıldım. Çok iyi kurgulanmış bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumuzun kahramanı gelecekte bir robot! Ah, ben bu fikre bayıldım. Tabi hikayede oldukça önemli bazı noktalar var ki ne olduklarını söylemeyeceğim, onlar ile ilgili çok fazla değişiklik yapmamış yazar. Yani bir yönden hikayeye sadık kalmış diyebiliriz. 
  • Ayrıca her defasında iyiler kötüleri yener lafları vs bu tarz şeyler artık çok klasik ve eskimiş kaçıyor. Bu noktada yazar çizginin dışına çıkmış, iyi de etmiş. Bir de iyilerin sarışın kötülerin esmer olma durumları artık insanı sıkıyor, yazar bunu da aşmış.. Sanırım ben yıllardır içimde ne tutuyorsam dışarı atıyorum hepsini şu anda :) 
  • Ve son olarak, Prens Kai... Tamam belki harika bir karakter olmayabilir, ya da durun harika mı yoksa? Neyse ne, Prens Kai'ye bayıldım. İsmi bile pek güzel Kai..Kai..Kai..Ka..K...k.. -Benden başka seveni de yok sanırım ^^ -
Bu kadar övdüğüm yeter biraz da çok hoşlanmadığım noktalardan bahsedeyim..

  • Öncelikle, her ne kadar kitabı 1 gecede bitirsem de ilk sayfalar biraz yavaş ilerliyordu. Ama kitap bir şekilde okuru kendine çekiyor ve devam etmesini sağlıyor neyse ki.
  • Çoğu kısım benim için çok da şaşırtıcı değildi, bu hikayenin aslında çok da değişik olmamasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama mesela şu Lunar sırrı! En başından beri belliydi. Ups, spoiler'a giriyor buradan sonrası.. Susuyorum.
  • Kitabın sonu. Ciddi anlamda kafamı karıştırdı. Ben isterdim ki kitap Cinder'ın hikayesi ile sona ersin ama Cinder bu kitaptan hoop serinin ikinci kitabı olan Scarlet yani Kırmızı Başlıklı Kız'ın hikayesine atlayacak. Orada asıl kahraman Kırmızı Başlıklı Kız olduğuna göre.. Ben Cinder'ın hikayesi ile dolu dolu olan ve onunla biten tek bir kitabı okusaydım daha güzel olurdu. Gerçi henüz ikinci kitabı okumuş değilim ama naçizane fikrim böyle. Sonuçta kalem yazarın elinde, ne yazdıysa mecbur kabul edeceğiz. 
Woow, konu çok sevdiğiniz bir şey olunca işte yazdıkça yazıyor insan. Karşımda biri olsaydı kaç saat konuşurmuşum tek bir kitap hakkında hayal bile edemiyorum. 

Uzun lafın kısası ^^ Bu kitabı masalların modern versiyonlarını bkz. Once Upon a Time ve bilim-kurgu konulu romanları sevenlere öneriyorum. 

P.S: Bu kitabın filmi çekilmeli acilen!  
P.S2: Kİtabın Türkçe yayın hakları Artemis yayınlarındaymış ama henüz kitap basıldı mı emin değilim.



Bibliomaniacs Puanı:




18 Ağustos 2014 Pazartesi

Yorum: Kayıp Tarihimiz I & II







Başlık: Kayıp Tarihimiz
Yazarlar: Ahmet Demirel, Ahmet Turan Alkan, Alev Coşkun, Altan Öymen, Cemil Koçak, İpek Çalışlar, Mustafa Armağan, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Sacit Kutlu, Taha Akyol, Cezmi Eraslan, M. Şükrü Hanioğlu, Ali Birinci, Sina Akşin, Reha Çamuroğlu, Prof. Dr. İskender Pala, Yusuf Halaçoğlu, Ayşe Hür
Yayınevi: Yakın Plan Yayınları


"İki tarih vardır: Yalancı olan resmi tarih, bir de olayların gerçek sebebini barındıran gizli tarih."
- Honoré de Balzac



Şu sıralar tarihe, KPSS'ye hazırlanıyor olmamdan mıdır nedir büyük bir ilgim var. Ama nedense bu ilgi bilinen tarihe değil de gizlenen tarihe... O nedenle de bu kitabın-ların adını görünce bir de değerli tarihçilerin özellikle de İskender Pala'nın adını görünce bunları kesinlikle almalıyım dedim kendime ve hemen aldım.

Kitaplar Osmanlı tarihine dair çok önemli konularla ilgili birbirinden değerli tarihçilerin yaptıkları sohbetleri içeriyor. Kitap, sohbet tarzında yazılmış olması ve bu sohbetleri birden çok tarihçinin yapması ile diğer kitaplardan ayrılıyor. Bu yönüyle oldukça değişik ve güzel bulduğum bir format.

Her iki kitap da oldukça akıcı bir dille yazıldığından, tabi röportaj yapılan kişilerin birbirinden farklı kişiler olmalarından dolayı bazılarının kullandıkları dilin biraz ağır olduğu zamanlar oldu ama konuya kaptırınca insan kendini dilin ağırlığını önemsemiyor bile, bir çırpıda okudum iki kitabı da.

İki kitabı da beğendiğimden dolayı ikisinden aynı anda bahsetmek istedim. Kitaplar kronolojik sıraya göre değil de tarihçilerin ilgi alanlarına göre konu konu ayrılmış. O nedenle okurken bazı yerlerde kafa karışıklığına sebep olabiliyor. Aslında bu kitaplar ile ilgili ne demeli hiç bilemiyorum zira herkesin kendi savunduğu bir düşünce var ve bu kitaplarda da o düşüncelerini savunmuşlar yani oldukça subjektif açıklamalar var kitaplarda. Kitabın yansız bir şekilde yazılmasını bekleyemeyiz ama buna rağmen iki farklı düşünceyi savunan kişilerin aynı kitapta yer alması bu durumu kitabın geneli açısından en aza indirgemiş ve okuyucu olarak bizleri olaylara iki tarafın bakış açısına öore bakmamıza da imkan tanımış olması oldukça güzel.

Ama şöyle oturup bir düşündüğümde, benim okurken en sevdiğim, daha bilgi yüklü olduğunu düşündüğüm kısım hiç şüphesiz ki İskender Pala ve Reha Çamuroğlu'nun birlikte yer aldıklar bölümdü yani Yavuz Sultan Selim&Şah İsmail sorununu tartıştıkları ikinci kitabın ilk bölümü oldu. Bu bölümü okurken onların sadece sohbet etmediklerini bir yandan da dinleyene/okuyana bilgi vermek istediklerini hissettim. Ayrıca İskender Pala'nın bir sünni, Reha Çamuroğlu'nun da bir Alevi olarak bu önemli konuyu birlikte tartışmaları çok da güzel olmuş. Bu bölümden sonra Alevilik&Sünnilik ve Sultan Selim&Şah İsmail ile ilgili konulara olan ilgim arttı, şimdiden bunlar ile ilgili başka hangi kitapları okumalıyım araştırmasına başladım bile. İskender Pala'nın Şah&Sultan romanını ikinci defa okumayı bile düşünüyorum, öyle etki bıraktı bende bu sohbet yani.

İki kitabı kıyaslarsam ben ikincisini ilkinden birazcık daha çok sevdim. İlkinde sorulara yanıtlar oldukça kısa bir şekilde verilmişti ama ikinci kitapta oldukça uzun sohbetler yapılmış ve daha çok tarihi sohbet havasında olmuş. Ya da bana öyle geldi. Sonuç olarak pek bir fark yok aslında, her iki kitap da oldukça güzeldi. En iyisi miydi? Değil belki, ama güzeldi.



Bibliomaniacs Puanı:





Uygun Fiyat Listesi:


Kitapyurdu: 20.20 TL (İkili teklif)



15 Ağustos 2014 Cuma

Yorum : Kürk Mantolu Madonna


Başlık : Kürk Mantolu Madonna
Yazar : Sabahattin Ali
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
Sayfa : 160

     Merhaba kitap kurtları, bugünkü yorumum Türk edebiyatının önde gelen eserlerinden biri üzerine. Canım arkadaşımın bu kitabı almasından dolayı dayanamayıp hemen yorum yazmaya karar verdim. Bir blogger olarak bir kitap almadan önce blog blog gezip o kitap hakkında yorumları okurum sonra goodreads'ten puanına bakıp yine bir bakarım millet neler yazmış diye. Bu kitap için de aynı şeyi yaptım ki zaten herkesin dilinde olan bir kitap. Kargo gelince ablam direkt kitabı aldı ve ben okuyacağım dedi. Birkaç gün sonra "bu kitap çok sıkıcı" diyerek bütün isteği kaçmış bir şekilde geri verdi. Çok şaşırdım ama yine de ben okumak için çok hevesliydim. Böyle yeşillikler içinde oturdum, kitabı okumaya başladım. Başladım fakat sonunu getirmekte baya zorlandım. Maalesef ben herkes gibi bu kitabı övüp göklere çıkarmayacağım hatta okuduğum en sıkıcı kitaplar arasında. Biliyorum çok şaşırtıcı geliyor, ben bile şaşırıyorum çünkü kitap hakkında hiç bir kötü yorum yok.

     Öncelikle  kitabın fazlasıyla Avrupa özentisi olduğunu düşünüyorum. Tasvirler... dedim ya mesela eğitimsiz bir kadın anlatılırken başörtülü oluyor fakat eğitimli kadınlar böyle değil.  Tam bir 40lı yılların Avrupalaşma çabasındaki kitap.

     Kitabımız Raif Efendi ile Maria Puder'in yaşadığı aşkı anlatıyor. Hikaye fazlasıyla sıradan ve sonu bence çok klasik ama yine de kitabın en sevdiğim bölümü sonu oldu çünkü en azından ufak da olsa bir "aa!" dedim. Herkes tasvirler demiş. Evet bence de gerçekten kitapta ki tasvirler, benzetmeler, Raif Bey'in ruh halinin yansıtılması çok başarılı.

     Güzel bir yönünü daha söyleyeyim. Sabahattin Ali ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” demiş. Çok ama çok doğru. Ana karakterimiz çok zavallı, sıkıcı bir karakter ve bir kişi hariç herkes tarafından dışlanıyor zaten biz de o kişi sayesinde Raif Bey'in iç dünyasına girebiliyoruz. Kitabımızın ana fikri de budur. Fakat benim kitabı bu kadar sevmememin sebebi karakterimizin bir aşk yaşayıp bütün dünyaya küsmesi. Raif Efendi yaşadığı aşktan sebep büyün dünyaya sırtını çevirip mutsuz bir hayat sürmeye başlıyor. Evleniyor, çocukları oluyor ama eve ekmek getirmekten başka hiçbir babalık vasfı yok. Eğer her aşk yaşayan böyle olacaksa ohoooo. Ana fikir güzel ama bence biraz fazla abartılmış. Yine de ana fikirden devam edersek Sabahattin Ali'nin söylediği bu söz günümüz için dahi geçerli. Çekingen ya da sessiz birisini gördüğümüz de dışlamak, küçümsemek çok kolay geliyor ama hiç onun neden böyle olduğunu sorgulamıyoruz. Dışlamadan, küçümsemeden önce insanı anlamaya çalışsak dünyamız daha yaşanası bir yer olurdu belki de. Ana fikri sayesinde bu kitaba puanım 1 değil 2,5 ve siz yine de alıp okuyun bu kitabı çünkü bu önemli ana fikir bile yeterli kitabı okumak için.

Bibliomaniacs Puanı :


Uygun Fiyat Listesi
Kitap Yurdu : 7,87 TL
İdefix : 8,25 TL
D&R : 8,25 TL
Babil : 7,70 TL



13 Ağustos 2014 Çarşamba

Yorum: Aşkın Gözyaşları 4 / Hamuş



Başlık: Aşkın Gözyaşları 4  / HAMUŞ
Yazar: Sinan YAĞMUR
Yayınevi: Karatay Akademi
Sayfa Sayısı: 279

“Aşkı bir Elif miktarı sevilmek, için gelen der çileye kimi zaman darağacında, kimi vakit kör bıçaklar arasında bir vav gibi ha­muş olabilmektir.”


Merhaba kitap aşıkları, yorumuma başlamadan önce belirtmek istediğim önemli bir ayrıntı var ki o da birazdan yazacaklarımın kitabın tamamı ile ilgili değil de 130. sayfadan sonrasıyla ilgili olduğudur. Çünkü kitabın adının Hamuş/Ölümü Öpen Derviş olmasına rağmen Sinan Yağmur ilk 130 sayfada Hallac-ı Mansur'dan değil de Mevlana&Tebrizli Şems'ten bahsetmeyi tercih etmiş. Bahsettiyse de öyle kısa olmuş ki ben kaçırmışım. Sanırım Mevlana ve Şems'e o kadar doymuşum ki ilk 130 sayfayı zor okudum hatta 2 ay falan sürmüştür bitirmesi, kitap o derece sıktı beni. Ama içimden bir his sabretmemi ve kitabı bitirmemi söyledi, şimdi iyi ki de iç sesimi dinlemişim diyorum...

Hallac-ı Mansur 858-922  yılları arasında yaşamış bir yazar, bir şair. Kendini Allah'a o kadar yakın hissetmiş ki sokaklarda Ene'l Hak (Ben Hakk'ım) diyerek dolanırmış işte bu sebeple de işkence çektirilerek idam edilmiş. Halk ve yöneticiler onu anlamamış, anlayanlar da ya anlamamayı tercih etmiş ya da susmayı. Kitapta Mevlana ve Şems'ten uzun uzun bahsedilmesinin sebebi de onların Hallac-ı Mansur'dan etkilenmiş olmalarıdır. Bugün Mevlana'yı nasıl biliyorsak bunun sebebi Şems'tir, Şems'i nasıl biliyorsak da sebebi Hallac-ı Mansur'dur. İşte eğer Mevlana ya da Şems hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsak öncelikle Hallac-ı Mansur kimdir, necidir onu öğrenmeliyiz diye düşünüyorum. İşte bu kitap da bence bunun için edinebileceğimiz güzel kaynaklardan birisi. Sinan Yağmur, Hallac-ı Mansur'un hikayesini çok güzel ve mistik bir dille anlatmış her zaman olduğu gibi. Açıkçası ben bu kitaptan önce Hallac-ı Mansur hakkında pek bir şey bilmiyordum hatta açık olayım, sadece adını biliyordum. Hüseyin Mansur kimdir, nasıl Hallac-ı Mansur, Hamuş olmuştur, hangi tasavvuf alimlerine yol göstermiştir, kendisinin hocaları/yol göstericileri kimlerdir, görüşleri nedir, nasıl bir hayat sürmüş ve nasıl öldürülmüştür işte tüm bu soruların cevabını bu kitapla öğrendim ve cevaplarını da kolay kolay unutacağımı sanmıyorum. Özellikle sonlarına doğru okurken kendimi başka bir dünyada bulduğumu söyleyebilirim. 

Bu kitap Hallac-ı Mansur'u öğrenmek/anlamak için en iyi kitap mı?. işte buna cevap veremem belki ama güzel ve okunması gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Aşkın Gözyaşları serisinin okuduğum kitapları arasında da kıyaslama yaparsam yine en iyisi olduğunu söyleyemeyeceğim, benim için Tebrizli Şems hala birinci sırada çünkü ^^ Sonuç olarak kitabı her ne kadar sevsem de benim için bütünlük çok önemli. Bunlar tercih meselesi tabi ama ben isterdim ki kitap daha ince olsun ve tamamıyla Hallac-ı Mansur'u anlatsın. O nedenle Hamuş en sevdiğim kitapların arasına giremedi ne yazık ki. 

Bibliomaniacs Puanı:


Uygun Fiyat Listesi:
Kitapyurdu: 5.87 TL
Okuoku: 9.10 TL
İdefix: 9.36 TL

12 Ağustos 2014 Salı

Yorum : Kafirun




Başlık : Kafirun 
Yazar : Ahmet Tezcan
Yayınevi : TimaşYayınları
Sayfa Sayısı : 288 

     Bu hafta ki kitap yorumum hem çok eğlenceli hemde okudukça seni içine çeken bir kitap üzerine. Kafirun kitabını yayınevinin reklamında gördükten sonra ilk dikkatimi çeken Kırşehir ağzı ile yazılmış dialogdu daha sonra kitabı incelediğimde hayranlığım arttı. Diyaloglar tamamen o yörenin ağzı ile yazılmıştı ve bu da kitabı çok eğlenceli hale getiriyordu. Bir diğer yandan kitap çok karmaşık bir dönemi anlatıyor- 50li ve 60lı yıllar. İnönü, Menderes, Celal Bayar ve Bediüzzaman'ın zamanları.. Kitapta İnönü'yü savunanlar ile tam bir Menderes hayranı olanların kavgalarını, tartışmalarını okuyacak ve siyasetin hele ki o zaman ki berbat siyasetin o köyde ki samimi dostane insanların hayatlarını nasıl etkilediğini göreceksiniz. Roman gerçek bir olaydır kitapseverler. Ahmet Tezcan kendi köyünü ve tamamen yaşanmış gerçekleri anlatmıştır. Yazarımızın babası Çerkes Ali Hikmet ile Gomonis Doktor Hikmet Ali'nin gerçek hikayeleridir. Doğrusu okuduklarımın yaşanmış olmaları daha da bir çekici yapıyor kitabı.

     Kitapta kimler kimler yok ki. Bütün köy halkını çok akıcı bir dille anlatmış size yazar. Tabii bütün köy halkını anlattığı için ben kitabın 100. sayfalarına geldiğimde kafam allak bullaktı, o kimdi ki bu kimdi ki diye sorup duruyordum. Çok fazla karakter olduğu için akılda tutmak zor fakat zaten kitap son yarısında bu kişilerden uzaklaşıp o dönemin siyasetine daha yakından bakmaya başlıyor ve ana karakterler üzerine yoğunluk artıyor ki bence kitabı buralarda elinizden bırakamayacak hale geliyorsunuz. Ben son yarıyı bir gün içerisinde bitirdim.

     Benim kitaptan bu kadar etkilenmem yaşanmış olmasından dolayı mı yoksa yazarın dilinden mi kaynalanıyor bilmem fakat ben kitapta nene ile ağlayıp sümüklü Mahmut ile güldüm, İsmet'e sinirlenip Azamet'in haline yandım, Nurcu Hikmet'in ve Gomonis doktorun bambaşka fikirlere sahip olmalarına rağmen birbirlerinin dostu - kardeşi olmalarına sevindim ve elbette kitabın sonunda da üç beş damla yaş akıttım- bu benim çok duygusal olmamdan da kaynaklanabilir :) He bir de, kitabın devamı olacağı söyleniyor amanın inşallah olur ilk alıp okuyanlardan olacağım :)

     Son olarak kitapseverler bence bu kitabı herkes okusun. Okusun ki siyasetin bize neler yaptığını görebilsin ve daha önemlisi şu an günümüzde insanların siyaset yüzünden düşman olup birbirlerini aşağılayıp dostlarını kaybettiği ve tarafların birbirleri arasında uçurum oluşturduğu bu zamanda kitabı okuyup da görelim taban tabana farklı fikirlere sahip olsakta nasıl dost - kardeş olabileceğimizi ya da nasıl kardeş bildiklerimizi kaybedebileceğimizi.




Bibliomaniacs Puanı:


Uygun Fiyat Listesi : 
D&R : 11,52 TL
İdefix : 11,52 TL
Kitap Yurdu : 11,20 TL
  





10 Ağustos 2014 Pazar

Temmuz Ayı Kitap Alışverişi 2


Kitap alışverişi yapmaya bayılan ben bu ay ki kitap alışverişimi de tamamlamış bulunmaktayım. Aslında uzun süre internetten kitap alışverişinden hoşlanmadım, kitaplara dokunup almanın mutluluğunun başka olduğunu savundum aslında hala aynı şeyi savunuyorum fakat internetten almanın ucuzluğu sayesinde bir iki kitap fazla alabilmek galip geldi ve artık kitaplarımı internetten almaya başladım. Bütün kitaplarım kitapyurdu sitesindendir. İşte bu ay ki kitaplarım :)



Geçen ay ki kitaplarım arasında hiç roman olmaması sebebiyle bu ay ki alışverişimi roman ağırlıklı yapmaya karar verdim. Tarihi romanlara da bayıldığım için bu kitabı seçtim. Doğrusu yazarı tanımıyorum ama Timaş yayınevinden çıkıyor olmasından dolayı gözüm kapalı aldım kitabı. Tabii kapak tasarımının da harika olması beni cezbetmedi değil :)


Evet tam bir Coelho hayranıyım. Her kitabında kendimden birşeyler bulduğum bu muhteşem yazarın her ay farklı bir kitabını alıyorum. Hangi dile olursa olsun çeviri kitaplardan hiç hazetmem ve de okumam fakat Coelho nun tüm kitaplarının çevirisi çok başarılı sanki ingilizce yazılmış gibi ve de dili bana basit geliyor yani en azından ders zoru ile okuduğum edebi romanlardan sonra sözlüksüz okuyabildiğim için ayrı seviyorum sanırım. Okumak için sabırsızlanıyorum :)



Ve yine Timaş yayınevinden bir kitap :) Reklamının çok fazla yapılmasından dolayı mıdır nedir bu kitabı almamak için çok direndim ama sonunda dayanamayıp aldım. Kitap gelince önce bir kokladım sonra da içini karıştırınca "iyi ki de almışım" dedim. okuduktan sonra da aynısını diyeceğime eminim çünkü bir kitap ancak bu kadar bana hitap eder :) Tarihe dair tüm merak ettiklerim bu kitapta :)


Türk edebiyatı demek Reşat Nuri demektir benim için. Lisedeyken tüm kitaplarını okumuştum. Gözüm ondan başka yazar görmediği için bu meşhur herkesin dilinde ki kitabı okumaya ancak fırsatım oldu sanırım. Bakalım beğenecek miyim :)


Almamın bir çok sebebi olduğu bir kitap. Tanıtım yazısında ki diyalog, yazarın kendi hayatından bir kesim anlatıyor olması, 50li yıllara ışık tutması ve iki karşıt fikrin dostluğu. İlk okuyacağım kitap. Hemen başlayıp yorum yazacağım. Sabırsızlanıyoruuumm :)


 Osmanlı'nın torunu olarak onları yakından ve hakkıyla tanımak bizim en büyük borcumuzdur diye düşünürüm çünkü biz harika bir milletin torunlarıyız ne kadar bu milleti kirletmeye çalışan diziler yayınlar olsa da onları en iyi şekilde tanıyıp tanıtmak bizim görevimizdir. Osmanlı'yı yakından tanımak için aldığım bu kitapta aradığımı bulurum inşallah :)



Bu kitap hakkında söylenecek ne olabilir ki yazar Ömer Tuğrul İnançer ve konu Efendimiz olduktan sonra.

Çabucak okuyup yorumlarla döneceğim :)



1 Ağustos 2014 Cuma

Temmuz Ayı Kitap Alışverişi


Sonunda aylık kitap alışverişimi tamamlamış bulunmaktayım. Şöyle bir baktım da bu ay baya bir kitap almışım, uzun zamandan sonra kitaplığım okunmamış kitaplarla doldu umarım okul başlamadan bunları bitirebilirim.




Aslında bu kitabı almak aklımda hiç yoktu, adını da daha önce hiç duymamıştım ama şöyle zevkle okuyabileceğim dili basit bir İngilizce kitabı almak istemiştim ve Penguin'in muhteşem kapak tasarımını da görünce almazsam olmaz dedim. 



Bu kitap çok uzun zamandır almak istediğim kitaplar arasındaydı, öyle ki kitabı okumadan filmi izlememek için kendimle çok savaş verdim. Sonunda kitaba kavuştum, en kısa zamanda okuyup filmini izlemek için can atıyorum! 


The Murders in the Rue Morgue and Other Tales - Edgar Allan Poe

Edgar Allan Poe ile tanışmamın üzerinden 2 sene kadar kısa bir zaman geçti, bu tanışma ders zoru ile olmasına rağmen kendilerini pek bir sevdim. Eh, Penguin'in ürünü olunca da dayanamayıp aldım. Kitabın içeriği zaten tartışılmaz ama kitap tasarımı bence bir harika olmuş, Penguin diğer klasikler için buna çok benzer tasarımlar yapmış, onları da en kısa sürede okumak istiyorum. Kitaba dokunmaktan okumaya başlayamadım henüz. Ne yapayım, dış yüzeyi bir harika!



İşte uzun zamandır almak istediğim bir diğer kitap, her yerde bu kitabı görüp duyuyordum ve sonunda kitap artık benim! Bu sefer aldığım bütün İngilizce kitapları İdefix'ten aldım, bu konuda oradan daha ucuzunu henüz görmedim.




Mevlana ve Şemsten Yüreğinizi Isıtan Hikayeler & Sözler

Aslında bu kitaplar bana ait değil, birini kuzenime hediye aldım diğerini de kendisi aldı ama buraya mutlaka eklemeli  ve hakkında konuşmalıyım dedim. Bu kitaplar ile ilgili özel olan şey kokulu kitap olmaları. Tamam kitapların zaten mis gibi bir kokusu var ama bunlar başka! Okurken bile etrafa öyle güzel koku yayıyorlar ki insan koklamadan okumaya fırsat bulamaz herhalde. Bir de muhteşem ayraçları vardı ama kitapyurdu beni bu defa büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Ayraçlar gelmedi. Keşke kendi ayraçlarını değil de kitabın özel ayraçlarını gönderselermiş. 





Bu sıra tarih kitaplarına merak salmış durumdayım, özellikle de bilinenin dışındaki tarihe. Eh hal böyle olunca da 'Kayıp' Tarihimiz adını görür görmez kitapları sipariş ettim, iki kitabı oldukça uygun fiyatlara aldım. İlkini bitirdim ve beğendim şimdi ikincisini okuyorum, bitirir bitirmez yorumumu yazacağım. 



Bu ay neden böyle yaptım hiç bilmiyorum ama daha önce hiç okumadığım bir çok yazarın kitaplarını sipariş ettim. Struma da o kitaplardan biri. Kitap oldukça ince, bir çırpıda okuyacağımı düşünüyorum, tarih hevesim geçmeden okumaya başlamalıyım.


Ahrar- Rafet Elçi

İşte yazarını daha önce hiç okumadığım, sanırım bu sefer yayın evinden çıkan kitapları da hiç okumadığım bir kitap. Ama kitapyurdu'nda reklamını görünce dayanamadım. Açıkçası tanıtım yazısı oldukça ilgi çekiciydi. Kalınlığı oldukça fazla olmasına rağmen benim gözümü henüz korkutamadı, o derece merak ediyorum kitabı. Beğenirsem reklamında gördüğüm diğer kitapları da alacağım.



Ve işte yıllardır almak istediğim kitap! Sonunda aldım, kendimi tebrik ediyorum. Konu İskender Pala oldu mu o kitabı ben hiç düşünmeden alırım arkadaş. Zaten Kayıp Tarihimiz Kitabını da bu yüzden aldım, İskender Pala olmasaydı almazdım büyük ihtimalle. 

İşte benim bu ay ki kitap alışverişim bu kadar, en kısa sürede yorumlar ile döneceğim.