İçimizdeki Şeytan, yazarın okuduğum üçüncü romanı. Aslında bu yorumu yazmak ve yazmamak arasında epey gidip geldim. Ama yorum yazma isteği daha ağır bastı gördüğünüz gibi ^^
İçimizdeki Şeytan'ı sevdim, sevmedim değil ama ister istemez diğer iki kitabıyla kıyasladım ve daha az sevdiğime karar verdim. Nedeni ise karakterlerden dolayı. Bir kitabı sevmek benim için karakterleri sevmek ve onları anlamakla eş değer. Ve ben bu romandaki karakterleri bir türlü sevemedim, ve hatta onlara sinir bile oldum diyebilirim. Gerçi sonraları Ömer'e oldukça acıdım ama ne yazar, bir kere kitabın sonuna yaklaşmıştım. Aslında bu kitap bence konusu itibari ile Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna'ya nazaran çok daha mühim bir kitap. İnsanın kafasına 'tak, tak' vuracak tahlilleri de sayılabilecek kadar az değil ama dedim ya karakterlerle bütünleşmek çok önemli. Ve ne yazık ki ben bunu bu romanda başaramadım. Belki de en başından kendimi şartlamıştım, bundan dolayı karakter analizi yapmakta zorlandım. Kim bilir...
Tabii bunlar bir yana kitabın ta başından, yazarın kalemine bir kez daha hayran kaldım. Özellikle dilini sadeleştirmek yerine, bazı kelimelerin eş anlamlılarının dip not olarak verilmesi çok hoşuma gitti. Sanırım dilci yanım depreşti, yeni kelimeler öğrenmek beni her zaman inanılmaz derecede mutlu ediyor. Bu kitabı okumak bana bu anlamda oldukça iyi geldi zaten.
Sabahattin Ali'nin iki adet romanını okumuş ve çok sevmiş biri olarak, her ne kadar bu kitabını çok sevmesem de hakkında bir şeyler söylemek istedim. Umarım kitabı sevenleri bu yazımla sinirlendirmemişimdir ^^
Bibliomaniacs Puanı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder